Adına töre dediğimiz büyük yalan (15)
Adına töre dediğimiz büyük yalan Gökmen Küçüktaşdemir Bu nasıl bir rüzgardı ki hiçbir yere tutunmasına izin vermeden sürüklüyordu peşi sıra? Bu nasıl bir çekimdi ki güneşin yörüngesine giren bir gezegen gibi dönüp duruyordu etrafında?Uzun zamandır böyle çarpmamıştı yüreği... Ya nefes alışı... O bile değişmişti. Bir süredir Cengiz, aynada daha çok inceler olmuştu kendini... Giyimine kuşamına da daha özenmeye başlamıştı. Sadece kendimiydi gözlemlediği? Her hareketini izliyordu onun uzaktan da olsa. Bakışları, gülüşü, bacak bacak üstüne atışı, saçlarıyla oynayışı… Gözlerini alamıyordu ki Seray'dan… Aynı işyerinde çalışıyorlardı. Planlama bölümünde görevli bir makine mühendisiydi Seray, Cengiz ise Üretim Birimi Müdürü... Koca fabrika içinde yakın sayılırdı ofisleri. Ayda bir yapılan toplantılardan birinde ilk kez görmüştü Cengiz işe yeni başlayan Seray'ı. İlerleyen günlerden Seray'la tanışmak için bir fırsat kollayan Cengiz, bir gün öğle saatlerinde herkes yemeğe çıkmışken onu ofiste bilgisayarında çalışırken gördü. İçeri girerek masalar arasında dolaşmaya başladı. Dolaplara bakıyor, çekmeceleri açıp göz gezdiriyordu Cengiz. Giderek Seray'ın oturduğu masaya yaklaşınca, Seray Cengiz'e dönerek, “Affedersiniz ne arıyorsunuz acaba? Ben yardımcı olabilir miyim?” diye sordu. “Neden olmasın?” dedi Cengiz, “Sizinle tanışmak için bir fırsat arıyordum. Bir türlü bulamadım. Zaten sizden başkası da bana bu konu da yardımcı olamaz” dedi gülümseyerek. O gün öğle yemeğini birlikte yediler. İlerleyen günlerde iyice yakınlaştılar birbirlerine. Artık işten sonra da görüşüyorlar, zamanlarının büyük bölümünü birlikte geçiriyorlardı. Her ikisi de memnundu hayatlarından. Ancak bu durumdan hoşlanmayanlar da vardı çevrelerinde. Başta Seray'ın ağabeyleri, eski nişanlısı ve uzun zamandır peşinde olan sürekli çeşitli yollarla rahatsız eden gizli bir hayranı… 1 yıl sonra Seray evlenmeden hamile kaldığının ortaya çıkması, özellikle 2 ağabeyini de çok kızdırmıştı. EVDEKİ CESET 12 Nisan 2009 günü Cengiz işe gitmedi. Ertesi gün de ortalarda görülmeyince herkes meraklandı. Üstelik Seray'ın da haberi yoktu Cengiz'in nerede olduğundan. Ailesi de meraklanınca son çare olarak polise haber verildi. Polis, 30 yaşındaki Cengiz'i evinin banyosunda çıplak bir halde, yer de kan ve kusmuk içinde buldu. Önce kalp krizi ihtimali ya da ayağı kayıp düşmüş olabileceği düşünüldü ama polis yine de komşularıyla ve yakınlarıyla görüşerek ifadelerini aldı. Arkadaşlarından birkaçı Cengiz'in bir miktar borcu olduğunu bu nedenle birkaç kez tehdit aldığını da söylemişti. Polis, Cengiz'in Seray'la ilişkisinden dolayı da maruz kaldığı tehditleri öğrenince şüpheli sayısı arttı. Bu arada Seray kayıplara karışmıştı. Dedektifler Seray için zanlı şüphesiyle bir de yakalama kararı çıkardılar. Cengiz'in boynundaki at nalı biçimindeki hyoid kemiği kırılmıştı. Otopsi raporunda da 'Elle boğulma sonucu ölmüştür' yazınca dosya Cinayet Masası'na intikal etti. Dedektifler hemen olay üzerinde çalışmaya başladı. Yaşananlarla ilgili bir açıklama bekleyen basına da, kesin ölüm nedeninin bazı laboratuvar sonuçları sonucunda söyleneceği belirtildi. Oysa gazeteler bunun faili meçhul bir cinayet olduğunu yazdılar. İzmir'in Yeşilyurt semtindeki eve giden dedektifler evin kapısının zorlanmamış olduğunu gördüler. Öyleyse içeri giren kişi kurbanın tanıdığı biri olmalıydı. Ancak, Cengiz 1.95'lik boyu 100 kilogramlık ağırlığıyla elle boğulması güç bir hedefti. Bunu çok güçlü birinin yapması gerekiyordu. Ayrıca evde boğuşma sonucu oluşacak hiçbir dağınıklık da yoktu. Komşuları bağırış çağırış da duymamışlardı. O halde yiyecek ya da içeceğine, direncini kıran bir şey mi katılmıştı? Bu arada 15 Nisan 2009 günü Adli Tıp Kurumu'nda Cengiz'in ölümünden ardından hazırlanan otopsi sonucu üzerinde bir tartışma başladı. Uzmanların büyük bölümü raporun hatalı olduğu görüşündeydi. Neden olarak da boyunda görülen ve elle boğulmanın işareti sanılan kanamalar ile işlemlerin sırasına göre yapılmamasınıGösteriyorlardı. Klasik adli tıp ders kitapları, hyoid kemiğindeki bu çıkıntıların, elle ve bağla boğmalarda genellikle kırıldığını yazardı. Fakat yıllar içinde yapılan yüzlerce çalışma sonucunda bunun elle boğulma nedeniyle ölmesinin bir kanıtı olamayacağı da vurgulanıyordu. Çünkü bu kemik elle boğulmaların sadece üçte birinde kırılacağı gibi çok yüksek olmayan bir mesafeden düşünce de kırılabilirdi. Yani Cengiz, ayağı kayıp düşerken kafasını çarpmış ve böylece boynunu kırıp da ölmüş olabilirdi. KAMERADAKİ ARAÇ Dedektifler 17 Nisan 2009 gününe kadar 20 kişinin ifadesini aldı. Elle tutulur bir bilgiye ulaşamamışlardı. Ayrıca hala toksikoloji (zehir bilimi) raporunun sonucu da çıkmamıştı. Dedektifler bir yandan da Cengiz'in oturduğu yerin çevresindeki apartmanlarda bulunan kameraları da inceletiyorlardı. Kameralardan birinin apartman sakinlerinin araçlarını park ettikleri park yerine baktığını bulmuşlardı. Kameranın olay günü ve öncesindeki bir hafta boyunca kaydettiği tüm görüntüler incelendi. Ve o çevredeki apartmanlarda oturmayan birine ait olan bir araca rastlandı. Hemen aracın plakası araştırıldı. Araç, Seray'ın erkek kardeşlerinden biri olan Hüseyin'e aitti. Hemen Hüseyin için yakalama emri verildi. Bu arada toksikoloji raporu açıklandı. Cengiz'in vücudunda zehir bulunmuştu. Cengiz, bir yılanın kendisini sokmasıyla yere düşmüş ve düşerken de boynunu kırmış olmalıydı. Yılanın zehri engerek familyasına aitti bir yılana aitti. Engerek familyası Türkiye'deki 54 çeşit yılandan zehirli olan 13 türü içinde barındırıyordu. Fakat yılanın apartmanın 4. katındaki Cengiz'in evinde ne işi vardı? HER YERDE ARADILAR Polis Seray'dan sonra her yerde Seray'ın büyük ağabeyini aramaya başladı. Kısa bir süre sonra Hüseyin bulundu. Seray ve ailesi 10 yıl önce Urfa'dan gelmişlerdi. İzmir'de tutunmak için büyük uğraş vermişler, zor şartlarda kardeşleri Seray'ı okutmuşlardı. Hüseyin bir lokantada çalışıyordu. Anne ve babasının Seray'ın durumuna çok üzülmeleri Hüseyin'i olumsuz etkilemişti. Sorgulama sırasında Hüseyin, yılanı Cengiz'in evine koyduğunu itiraf etti. Günlerce Cengiz'i takip etmiş ve uygun bir anı bekleyip evine zehirli bir yılan bırakmıştı. Böylece yakalanmayacağını düşünüyordu. Tek düşüncesi evlilik dışı hamile kalan kardeşinin namusunu temizlemekti. Daha sonra Hüseyin kardeşi Seray'ı da öldürdüğü ve bir kuyuya attığını itiraf etti. Polis, daha sonra Hüseyin'in gösterdiği yerde Seray'ın cesedine ulaştı.29 Nisan 2009 tarihinde Hüseyin'e, çıkarıldığı mahkeme tarafından Türk Ceza Kanunu'nun 82. madde uyarınca, gebe olduğu bilinen kadına töre saikiyle işlediği cinayet nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
Yorumlar -
Yorum Yaz