Sessiz haykırış
Sessiz haykırış
Yorgunluktan televizyonun önünde uyuyakaldığım bir gece kime ait olduğunu bilmediğim sese uyandım. "Ne ormanda, ne çölde, ne okyanusta... İnsan en çok, adalete susadığı yerde kendini yalnız hissediyor" diyordu ses. Arkasından gelecek cümleyi daha iyi duyabilmek için kumandaya gittiğinde elim, uyku sersemi yanlışlıkla kanalı değiştirdim ve devamını dinleyemedim. Ama başka bir kanala denk geldim. Siyah bir zemin üzerinde şu cümleler yazıyordu:
"Suçumuz tarafsızlık
Flash TV yayın hayatına ara veriyor… Uzun süredir yaşadığımız ve artık çekilmez hale gelen baskılar nedeniyle, bir süre sesimizi kısıyoruz. İktidar sahiplerinin hukuk tanımaz uygulamaları: idari, siyasi ve mali baskılar dayanılmaz hal aldı. Tüm çalışanlarımızın ve iş paydaşlarımızın zarar görmesini önlemek ve 28 yıllık özel televizyonculuk tarihimize gölge düşürmemek için; yayınlarımıza bir süre ara vermek kararımızı kamuoyuna duyururuz."
Evet! Flash TV önceki günlerde yayınına bu cümlelerle ara verdi. Ve bu sessiz haykırışı çok az insan duydu... Bazıları hiç ilgilenmedi, bazıları kulaklarını kapadı, bazıları görmezden geldi, bazıları işine devam etti, bazıları da yanlarında olmayı seçti... Sonuç olarak 28 yıldır yayın yapan bir televizyon sustu, pek çok medya çalışanı işsiz kaldı...
***
Bu olay bana hala gösterimde olan "Sibel" adlı filmi anımsattı. Sibel, Karadeniz'in bir köyünde yaşayan, dilsiz olduğu için ıslıkla anlaşabilen bir genç kız. Küçükken geçirdiği bir hastalıktan dolayı dilsiz kalması, köylü için uğursuzluk alameti sayıldığından, kendisine karşı genel bir nefret var. Bu nefrete kız kardeşi de dahil. Oysa Sibel'in derdi sevilmek, anlaşılmak ve haksızlığa uğramamak. Köyde kabul görmek istediği için de silahını alıp herkesin peşinde olduğu koca bir kurdun peşine düşüyor. Sibel'in asıl öldürmek istediği ise insanların zihinlerinde sakladıkları kurtlar. Farklılıkları kabullenemeyen, engelleri kaldırmak yerine onlara yenilerini ekleyen köy halkına karşı olan Sibel'in tutumu, onu başka bir noktaya itiyor.
İnsanoğlu derdini anlatabilmek için her zaman başka yollara başvurdu. Islıkla, işaret diliyle, sosyal medyayla ya da başka bir yöntemle. Bir gün youtube da kapanabilir ama mutlaka yerine yeni mecra açılır. İnsanların Mars'a seyahat etmeyi planladığı bu çağda, iletişimin önüne nasıl geçilebilir?
İnsanlar sadece patates, soğan, biber kuyruğuna girmenin derdinde değiller, hakikatin de peşindeler... Yağmur sonrasında toprağın kokusunu duymaktan hoşlandığımız gibi özgür düşünceden ve bağımsız yargının sonucu olan gerçek adaletten de vazgeçemeyiz.
Kukla okulu istiyoruz
Kukla Günleri açılışında bir kez daha başlıktaki gibi seslendi Festival Direktörü Selçuk Dinçer ve şunları söyledi: "Dünyanın her yerinden İzmir'e kuklacılar geliyor ama biz kendi kuklacılarımızı yetiştiremiyoruz. Bugüne kadar üç rektör ve bir dekan söz verdi. Şu ana kadar bir sonuç alamadık ama umarım bundan sonra alırız." Dokuz Eylül Üniversitesi'ne Narlıdere'deki Güzel Sanatlar Fakültesi'nin içinde bir kukla bölümü açılmasıyla ilgili bugüne kadar yapılan tüm başvurular olumsuz cevaplandı. Açıkçası fakültenin yerini Buca'ya taşımayı düşünen yönetimin böyle bir fikre olumlu bakacağını hiç sanmıyorum. İddialara göre fakülte depreme dayanıksız diye taşınıp, yeri daha çok para kazandıran tıp fakültesine verilecekmiş. Bunun için de tüm hazırlıklar tamamlanmış. Zaman bize her şeyi gösterecektir: Kim kukla, kim yönetici, hangi okul?
Yorumlar -
Yorum Yaz