Çiçero yeniden doğdu
İZLENİM / Gökmen KÜÇÜKTAŞDEMİR
İngiliz Kemal, Erje Ayden, Bulgar Sadık ve Çiçero... Çocukluğumun geçtiği Ankara'da, mahalledeki arkadaşlarımın birbirlerine anlattıkları bazı hikayelerin kahramanlarıydılar. Bugün, coğrafya olarak casus trafiğine hayli müsait olan ülkemde böyle hikayelerle büyümemizi çok da garipsemiyorum. Hala bunun farkında olmayanlar varsa onlara Mustafa Yıldırım'ın yazdığı Sivil Örümceğin Ağında kitabını önerebilirim.
Elbette 'Çiçero’yu yani gerçek adıyla İlyas (Elyesa) Bazna'yı anılarını yazdığı "Ankara Casusu Çiçero" adlı kitaptan çok sahneleri İstanbul ve Ankara'da çekilen Joseph Mankiewicz’in Five Fingers- Beş Parmak (1952) adlı filmiyle tanıdık. Oysa bir de 1951'de yapılan Ankara Casusu Çiçero adlı bir Türk filmi var. Filmin yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Mehmet Muhtar yaparken başrollerinde Vedad Karaokçu ve Berrin Aydan yer almış.
OYUNCULAR BAŞARILI
Bugüne gelecek olursak, karşımızda gerçek hayat hikayelerini işleyen, zengin tarihimize eğilip dönem filmleri yapan bir ekip var. Bizlere üst üste Ayla ve Müslüm’ü sunan yapımcı Mustafa Uslu, Mart’ta vizyona girmesi için de Turkish’i Dondurma filmini hazırlıyor. Çiçero'yu pek çok diziye senaristlik yapan Ali Can Yaraş yazmış, yönetmen koltuğunda da Erdal Beşikçioğlu ile Behzat Ç.’yi fenomenleştiren Serdar Akar var. Akar, yine kadrosundaki oyunculardan istediğini almış görünüyor. Erdal Beşikçioğlu, Tamer Levent, Erkan Saban gibi deneyimli isimler, oyunculuk açısından üzerlerine düşeni yerine getiriyor. Burcu Biricik de Alman sekreter Cornelia Kapp rolünde gayet başarılı.
Afişinde “yüzyılın en büyük casusluk hikayesi” alt başlığını kullanarak, fragmanında “2. Dünya Savaşı’nın Kaderini Değiştiren Türk” ifadesiyle de baş karakter İlyas Bazna’ya duyulan merakı arttıran film, şık bir dönem filmi olmuş. Ankara'nın gece hayatında geçen kimi sahneler şıklık olayını biraz abartsa da sanat ve görüntü yönetmeni harika bir iş çıkarmış. Kısa da olsa savaş sahneleri, fondaki 1940'lı yılların görüntüleri, Alman Nazi kampı, gece araba kovalama sahneleri, kostümler ve makyaj için harcanan paranın hakkını vermiş.
İlyas Bazna 1904 doğumlu. Senaryo ona, kısa ve tabii ki gerçek hayatında olmayan bir takım dramatik bir çocukluk geçmişi hediye ediyor. Seyirciye fazladan gözyaşı döktüren sahnelere kapı aralıyor. Sonra da bizi alıp 1940’lar Ankara'sına götürüyor. Avrupa’da savaşın en kanlı ve karanlık günleri sürerken Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti, büyükelçiliklerin en şık davetleri, aryaların söylendiği partiler ve dans baloları ile savaşın tarafsız bölgesine nefes aldırıyor. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde büyükelçilik çalışanı olan İlyas Bazna, opera sevgisiyle otoriterlerin gözünde sivrilmeyi başarıyor. İngiliz Büyükelçiliği’ne özel uşak olarak giren Bazna için esas heyecanlı günler bundan sonra başlıyor. İngiliz Büyükelçiliği’nden çok gizli belgeleri, savaş taktiklerini, hatta suikast planlarını Almanlara aktaran Bazna, bunlar karşılığında para alıyor.
İSMET İNÖNÜ YOK GİBİ
Önceleri ciddiye alınmayan Çiçero, bilgileri doğru çıktıkça Almanların gözdesi oluyor. Bu 1944 yılının ünlü Overlord operasyonu, yani Normandiya çıkarmasına dek sürüyor. Bu arada Çiçero, Alman elçiliğinde çalışan Corneliea Kapp’a aşık oluyor. Ve bu aşk yeni çıkmazlar doğuruyor... Filmde geçen en doğru cümlelerden biri yaptıklarıyla Türkiye'nin 2. Dünya Savaşı'na girmesini engelleyen Çiçero'ya ait: Savaş hiç kimseye kazandırmaz. Ne ilginç ki bu savaşa girmemizi engelleyen bir başka isim olan İsmet İnönü, filmde çok silik bir şekilde görünüyor. Abartılı bir kaç sahnesine rağmen, filmi sevdiğimi söyleyebilirim. Umarım geçmişe ışık tutan benzer projelere daha çok yer verilir. Bu ülkenin topraklarında anlatacak çok fazla iyi hikayesi var.
Dip Not: İlyas Bazna bir rivayete göre Almanlardan aldığı paraların sahte çıkmasının da etkisiyle yoksulluğa düşmüş. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın kuruluşunda görev almış. 1962’de anılarını yazdığı kitaptan belli bir gelir elde etmiş. Daha sonra Almanya’ya göç edip orada 1970 yılında, 66 yaşında hayata veda etmiş.