Sen
Sen
Yılbaşı gecesi sabah 03.40... Eve girer girmez Netflix'in "You" adlı yeni dizisini açtım. Saatler önce izlediğim ilk bölümü hoşuma gitmişti ve diğer bölümlerini merak ediyordum. Normalde bu saatte uyumalısınız... Hele ki ertesi gün işe gidecekseniz ve dans etmekten yorulduğunuz bir gece geçirmenin keyfiyle yatağınıza uzandıysanız.
Diziye geçmeden önce biraz başa saralım. Gün içerisinde İZSANAT'ın içerik çalışmaları devam ederken bir yanda da 2018'de başımıza ne tür felaketler gelmiş onlara baktım. Hangi ülke lideri kime ne demiş de sonunda ne olmuş, önümüzdeki günlerde vatandaş olarak neremize ne kaçacak, pardon bizi bekleyen sorunlar neler gibi önemli haberlerin yanında; sosyal medyada bu yıl en çok kimler öne çıkmış, youtube'un yeni kahramanları kimler gibi pek çok gereksiz bilgiyle belliğimi doldurdum.
***
Tabii geçtiğimiz hafta film yapımcıları ile Mars Cinema Group arasındaki başlayan 'promosyonlu bilet uygulaması' tartışmasındaki son gelişmelere de göz atmayı unutmadım. Çünkü bu tartışmanın aslında pek çok önemli noktası var ve konu neredeyse ülke sinemasını geleceğinin şekillenmesine kadar gidiyor. Mısır yemek için film izlemeye gittiğimizi iddia eden bir şirketin ülkemizde tekelleşmesine nasıl izin verildiğinden, vatandaş olarak bu tartışmanın neresinde durmamız gerektiğine kadar çok sayıda içerik web sitelerinde sakız gibi çiğneniyor. İyi de yapılıyor. Daha çok konuşulmalı, daha çok yazılmalı...
Ülke olarak hiç bir şeyin kıymetini bilemediğimiz gibi kapısı sokağa açılan sinemaları da koruyamadık. Bir bir kapanmaya başladıklarında bu noktaya geleceğimiz kaçınılmazdı. Sizce İzmir'de AVM'lerdekiler haricinde kaç sinema var? Ben söyleyeyim... 2 tane... Karaca Sineması ve Nazım Hikmet Kültür Merkezi / Konak Sineması... Ben film izlemek için genelde Karaca'yı seçiyorum...
Bu arada şunu da belirtmek gerekiyor ki tüm dünyada sinema sektörü çalkantıda, sinema salonları zorda. Film gösterimleri yapan internet siteler giderek güçleniyor ve pek çok ünlü isim sinema filmlerinde oynamaktansa artık dizileri tercih ediyor. Düşünün bu internet platformlarından en tanınmış olanı Netflix, 2019'da 55 yeni projeye imza atacağını açıkladı.Bir dizi film olacak olan Yüzüklerin Efendisi'nin sezon maliyeti 150 milyon dolar olduğunu düşünürseniz sektöre aktarılan parayı az çok tahmin edebilirsiniz.
***
Neyse yılbaşı gecesine dönelim... İzmir'de Bornova 6:45'teydim. Sahnede "- 5" vardı ve tamamen dolu olan salon yeni yıla dans ederek ve eğlenerek girdi. Yine de biz kuliste müzik piyasasını çekiştirmeden duramadık. Alt yapısı giderek çirkinleşen ve birbirine benzeyen saçma sözlere sahip şarkılardan, giderek kültür seviyesi düşen dinleyici kitlesinden konuştuk. Tam da burada, önemli bir noktadan bahsetmeden geçemeyeceğim... Yok oluyor denen rock müzik bence yeniden canlanıyor. Bunu özellikle bu durumu görmezden gelen radyolara söylüyorum. Çünkü mekanlar, en çok rock müzik dinleyen kitleden para kazanıyor ve yatırımlarını bu gruplara yapmaya başladılar. Aynı şeyi festivallerde de görebilirsiniz. Kebapçı açmak yerine, performans sahneleri kuran bu mekanların sahipleri bile bunu yakalayabiliyorsa gerisini siz düşünün.
6:45'ten çıkarken dilime Metallica'nın Unforgiven şarkısı takılmıştı:
Hiç özgür olmadım, hiç ben olmadım / Bu yüzden size affedilmeyen ismini takıyorum
***
Saat 03.20... Yaklaşık yarım saat sonra arabamı zorlukla park edip Cinatı'na giriyorum. İçerde Blue Suedes diye bir grup var. Mekanın merdiven altına sığışmış gibiler. Daha önce onları hiç dinlememiştim. Son bölümlerini de yakalasam müziklerinden keyif aldım. Rockn roll söylenen, dakikalarca twist yapılan anlardı ve her güzel şey gibi ne yazık ki çok çabuk bitti.
O dakikalarda Alsancak sokaklarında hormonları burunlarından akan, alkolün dibine vurmuş gençler yağmur altında saçmalıyorlardı. Halay mı çeksek, şarkı mı söylesek, tezahürat mı yapsak diyip sanırım ortaya karışık bir şeyler saçtılar. Sonra Taksim'de yaşananları izleyince onların yanında bu çocukların ne kadar masum olduğunu gördüm. Ama yine de her zaman, daha iyi bir şeyler görmek için seçeneğinizin olduğunu biliyorsunuz.
Kötüyü iyiye ya da tam tersi iyiyi kötüye dönüştürmek için verilen çaba bütünü etkiliyor. İşte bu yazının başında bahsettiğim "You" adlı dizide de yazının tamamında olduğu gibi insana ait pek çok kusur gözler önünüze serilirken ortadaki büyük mücadele gösteriliyor... Amaç, "Beck" adlı güzel yazar adayının kalbine girebilmek. Saplantılı kitapçımız "Joe"nin bu hedefe giderken yaptıkları da asıl konumuz. "Fi" dizindeki Can Manay karakterini anımsatan "Joe" başta anlaşılabilir gibi gözükse de sonradan dönülemez bir yola giriyor. Oysa daha önce de söylediğim gibi her zaman daha iyi bir seçenek vardır...
Ben 2019'da yaptığımız seçimlere daha çok dikkat edeceğim. Belki siz de öyle yaparsınız... Bu seçtiğiniz parti olabilir, dinlediğiniz müzik olabilir, izleyeceğiniz film olabilir, gideceğiniz sinema salonu olabilir ya da hayatınıza aldığınız insan olabilir. Kişiliğinizin kalitesi, yaptığınız seçimlerle ortaya çıkar.
Yorumlar -
Yorum Yaz