Geleceğe yön vermek
Geleceğe yön vermek
İzmir'in tanıtımına katkı sağlayacak biri belgesel diğeri kurmaca tarzındaki iki kısa filmin çekimleri geçtiğimiz haftalarda tamamlandı. Filmler, Çin’in en büyük festivali olan China New Media Short Film Festival (CSFF) ve İzmir’in en uzun soluklu festivali olma özelliğini taşıyan Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali (UİKFF) işbirliği ile çekildi. İZKA ve Kare Film ortaklığındaki bu projenin ürünlerini yaklaşık 1.5 milyar kişinin izlemesi bekleniyor. Kim bilir bu filmlerin anonsunu Çin devlet kanalında haber sunmaya başlayan sanal spikerler yaparlar. Görüntüleri ve seslerini gerçek bir insandan ayırmayacağınız bu sunucular; ne yorulmak biliyor, ne para istiyor, ne yaşlanıyor ne de ölecekler. Sanal zeka programcılığı geliştikçe onlar varlıklarını sürdürecek ve dünya da hızla dönüşmeye devam edecek. Kendilerini geliştirebilen, örnek olarak sizin sesinizle verdiğiniz 10 cümleyi kesip parçalayarak dakikalarca sizin gibi konuşabilen sanal zekalar bu dönüşümde başrolde yer alacaklar. Ve biz bir süre sonra bu kuklaları kimin, ne amaçla oynattığını da bilemez hale geleceğiz.
***
Sapiens, Homo Deus kitaplarının yazarı tarihçi Yuval Noah Harari, son okuduğum kitabı 21. Yüzyıl İçin 21 Ders'te şunları söylüyor: "Filozofların hayatın akışını açıklamak için yeterli zamanları vardır, mühendisler böyle bir süreye sahip değillerdir, yatırımcıların ise hiç zamanı yoktur. Geleceği sadece para sahiplerine bırakmamalı."
Geleceği planlamak için sıradan bir vatandaş olarak çaba sarf etmez isek gelecek bizim için sanal zekaların ve güç sahiplerinin tamamen köleliğini kabul ettiğimiz anlar dönüşür.
Peki bu nasıl olacak. Çok basit bir cevabı var. Çalışarak. Çok çalışarak... Bunun için herkesin işini çok iyi yapması ve daha ne yapabilirim diye düşünmesi gerekiyor.
***
Geçtiğimiz günlerde çocukların geleceğine dokunan işlerin anlatıldığı bir fotoğraf sergisi gezdim ve Prof. Dr. İhsan Doğramacı'yı bir kez daha andım. Elbette eleştirilebilecek yönleri de vardır ama sergiyi gezerseniz bundan tam 60 yıl önce kurulmasına neden olduğu UNICEF Türkiye Milli Komitesi'nin bu süre içinde yaptığı işleri gördüğünüzde, bahsettiğim çabanın ve çok çalışmak dediğim şeyin nasıl olduğunu anlarsınız. Sergide çocukların sağlığı ve eğitimi için yapılan pek çok projeyle ilgili bilgi ve ayrıca açılan sergilerden, müzayedelerden, verilen konserlerden, yapılan etkinlerden fotoğraf kareleri yer alıyor.
Aslında sadece sergiye değil İhsan Doğramacı'nın yaşamına bir göz atmak gerekiyor. Yaptığı o kadar çok şey var ki; ben sadece buraya bir kaç köşe taşını not etmek isterim. İhsan Doğramacı, bundan 95 yıl önce, o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun parçası olan Kuzey Irak'ta, Erbil'de doğdu. Erbil'deki Türkçe ilköğreniminin ardından Beyrut Amerikan Kolejini ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. Genç çocuk hekimi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde hızlı bir mesleki ve akademik gelişme göstererek 1955 yılında pediatri profesörü unvanını aldı. Aynı yıl, Ankara'nın yoksul bir semtinde Ankara Üniversitesine bağlı Çocuk Sağlığı Enstitüsünü kurdu. 1961 yılına kadar bu enstitüye Türkiye'nin ilk Hemşirelik, Beslenme ve Diyetetik, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ve Tıbbi Teknoloji Yüksekokullarını ekledi. Ardından, aynı üniversitede ikinci bir tıp fakültesi olarak Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesini ve Diş Hekimliği Yüksekokulunu kurdu. Hacettepe Üniversitesi'nde rektör oldu. Süresi bittiğinde, Paris Descartes Üniversitesine pediatri profesörü olarak atanma teklifini kabul etti. 1980 yılında, Türkiye'deki yükseköğretim sistemini düzenleyecek yeni bir yasanın hazırlıklarına danışmanlık yapmak üzere Türkiye'den davet aldı. Onun yükseköğretim reformu önerileri arasında, doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı bir Yükseköğretim Kurulunun oluşturulması da bulunuyordu. İhsan Doğramacı, 1981 yılı sonunda bu kurulun ilk başkanı olarak atandı ve 1992'ye kadar bu görevi sürdürdü. Reformun ardından, Türkiye'nin yükseköğretiminde önemli ilerlemeler kaydedildi. 1980 yılında yükseköğrenim çağındaki nüfusun yalnızca yüzde 6,3'ü yükseköğretim kurumlarına devam etmekteydi. Bu dönemde, Türkiye'de bu oran yüzde 38,2'ye yükselmiştir. Bilimsel dergilerde yayımlanmış makalelerin sayısına göre uluslararası araştırma sıralamasında ise Türkiye, aynı yıllar içinde 45. sıradan 18. sıraya yükseldi. Doğramacı, Türkiye'de yükseköğretimin gelişmesine öncülük ederken uluslararası bir dil olan müziğin ve sanatın eğitimine de büyük önem verdi. Doğramacı, 1984'te, ülkedeki vakıf üniversitelerinin ilki olan Bilkent Üniversitesini kurdu ve üniversitenin Mütevelli Heyeti başkanı oldu. Doğramacı, Türkiye'de, aralarında Bilkent'in de bulunduğu birçok eğitim kurumu ve hastaneler açmış olan beş vakfın kurucusudur. İhsan Doğramacı, 1946'da henüz 31 yaşındayken Dünya Sağlık Örgütünün kuruluşunda görev alma ve örgütün Anayasası'nı imzalama şansına sahip olmuştur.
Yaptıklarını saymakla bitiremeyiz. Para ve onunla gelen güç önemlidir ama ondan daha önemli olan şey yetişmiş insan kaynağıdır. Bugün İhsan Doğramacı hayatta değil ama onun öğrencileri ve ondan ilham alanlar hala hayattalar. Onu ve onun gibileri sadece anmamalı, örnek de almalıyız.
Yorumlar -
Yorum Yaz