• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ktdgokmen
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05347896126
  • https://twitter.com/Kucuktasdemir
  • https://www.instagram.com/gokmenktd/
  • https://www.youtube.com/channel/UC2oheUfhR7iDi5hqG-_1HfA?view_as=subscriber
Site Menüsü
Linkler
Site Haritası

Hayatı tasarlamak




Hayatı tasarlamak
 


 
Hayatın içinden aktığı kentlerin tasarımları, yaşayanların bilgi birikimlerini ve gelecek projeksiyonlarını yansıtıyor. Gezdiğiniz, gördüğünüz kentlerin nasıl tasarlandığına hiç dikkat ediyor musunuz? Caddelerini, parklarını, binalarını inceliyor musunuz?
Dünyanın en yüksek binasının yapımı Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde devam ediyor. Bina 2020’de bittiğinde, 1 kilometre uzunluğunda olacak. Anteniyle birlikte 324 metre yüksekliği bulunan ünlü Eyfel Kulesi'ni 3'e katlayacak olan bina 80 ton çelikten oluşacak.
Dünyanın en uzun yapıları ise genelde kale duvarları oluyor. Tabi ki ilk akla gelen ve listenin başında yer alan Çin Seddi ya da listenin dördüncü sırasında yer alan Diyarbakır surları gibi yapılar. Ancak bunların hiçbiri içinde insanların yaşaması için tasarlanmadı. Bu anlamdaki dünyanın en uzun bina tasarımını Hitler yaptırmış. 4,5 km uzunluğundaki Prora, aynı zamanda dünyanın en uzun oteli. Almanya’nın kuzeyinde yer alan en büyük adası Rügen üzerinde, plajda bir tatil yeri olarak düşünülmüş Prora. Savaş içindeki Almanya’nın neden böyle bir otele ihtiyaç duyduğu şu sloganlarında gizli: “Neşeden güç doğar.”
Büyük yapılar aslında birer güç gösterisidir ve kentlerin siluetinde yer kapma mücadelesidir. Düşünsenize, sizin ortaya koyduğunuz yapılar, kuşaklar boyu o kentlerin bir parçası olarak görülecek.   
 
***
 
Geçmişlerinde komünizm ya da sosyalizm ağırlıklı yönetimlerin himayesinde olan ülkelerin şehirlerinde devlet binalarının aynı yerde toplandığını görürsünüz. Kapitalizm de ise bir yerde toplanan binalar genelde gökdelenlerdir. Şehrin iş yükünü, bu yüksek yapıların olduğu yerler çeker. Sistemler gelip geçicidir ama yapılar kalıcıdır. 1478 yılında yapılan Topkapı Sarayı, 1575 yılında yapılan Selimiye Camii bugün hala ayaktadır.
Bir kenti sadece içinde bulunan dev binalar ile değil; yolları, parkları ve meydanları ile değerlendirmek gerekir. İzmir’in Kültürpark, Kordon gibi nefes alacak yere sahip ama bu yine de az. Çirkin yapılaşma ise geçmişten günümüze devam ediyor. İzmir’e farklı noktalardan baktığınızda bir beton yığını görüyorsunuz. İç içe geçmiş binlerce çirkin bina… Yeşil alanlar nerede? Yok…

Geçtiğimiz günlerde Folkart’ın Alsancak – Halkapınar arasına yapılacak yeni projesi Vega’nın basın lansmanındaydım. Orada tasarım konusuna değinen Folkart Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak, açtıkları bir yarışmanın sonucunda pek çok yerden gelen projeleri değerlendirdiklerini söyledi. İçlerinden de farklı ülkelerde eserler ortaya çıkaran TAGO Mimarlığın işini beğenip onlarla anlaştıkları anlattı. Ve haklı bir sitemde bulundu, “Biz kente yakışacak iyi bir proje için çabalarken kent yönetimleri aynı özeni göstermiyorlar. Herkes müteahhit oluyor, tasarımlara özen gösterilmiyor, kurallar işletilmiyor” dedi.     
 
***
 
Kent tasarımları yapılırken dikkat edilen noktalara bir bakalım: 
 
• Kentin kimliğinin olması, en başta onu diğer kentler arasından ayrılıp, tanınır hale gelmesini sağlar, • Büyüme modeli kent kimliğine uygun biçimde gelişir,
• Kentin var olan kimliğine zarar verecek kullanımlar en baştan reddedilir,
• Toplumsal duyarlılık kent kimliğine bağlı olarak artar,
• Yapılması düşünülen yatırımlarda nitelik ve uygunluk aranmaya başlanır,
• Kentsel kaynakların kullanımı kent kimliğine paralel olarak rasyonalize olur.
 

Bunlar şüphesiz son derece önemli sonuçlar. Dünya kentlerinden bazı örnekler, bize kimlik konusunun ne denli önemli olduğunu çarpıcı biçimde anlatmaktadır. Örneğin: Fransa’nın toplam nüfusu kabaca 50 milyon iken, ülkeyi ziyarete gelen turist sayısı yıllık ortalama 75 milyondur. Bu ziyaretçilerin neredeyse 17 milyonu Paris’e gitmektedir. Paris’in çekirdeğindeki yüzyıllar öncesine uzanan sanat ve kültüre dayalı dokusu korunmamıș olsaydı bugün Paris olur muydu? Yine bu kimliğe paralel gelişen, Paris’e olan küresel/turistik ilgi eğer bu yoğunlukta olmasaydı, Paris bir “kültür, sanat ve moda” merkezine dönüşür müydü? Benzer biçimde Roma, Prag, Viyana sahip oldukları tarihsel çevre kimliklerine paralel gelişen kentler değil midir? Bugün Amerikan otomotiv sanayi denilince akla ilk gelen kent Detroit, kumarhaneler ve eğlence merkezi denildiğinde akla ilk gelen Las Vegas veya Monte Carlo değil midir? Sinema denilince neden herkes Cannes’ı veya Hollywood’u hatırlar? İşte tüm bu örneklenen kentler, zaman içinde planlı olarak kazandırılan kimlikleri nedeniyle konuyla ilgisi olan veya olmayan sıradan insanlar tarafından bile tanınmaktadır. Sadece bu “tanınma” bile o kentin ekonomik yapı potansiyelini yüksek tutmada yeterli bir yardımcıdır.
 
Bu nedenle ülkeyi ve kenti yönetenlerinin şehirleşmeye dikkat etmeleri, bunu planlayarak yapmaları gerekmektedir. Şimdi diyeceksiniz ki, ”Hangi işimiz doğru ki, bu doğru olsun?” Siz de haklısınız ama değişim bir yerden başlamalı.  
 
DİP NOT:
 
İç dünyamızın tasarımı
 
Dış dünyamız kadar iç dünyamızın tasarımı da önemli. Hepimiz ortak bilinçten farklı şekillerde şifalanıyoruz.  İşte size bir alternatif: Dünyaca ünlü Şaman Eric Lopez ikinci kez İzmir'de.
Dünyanın birçok yerinde workshoplar düzenleyen ve birebir şifa çalışmaları yapan Eric Lopez 24 Ekim'de Şamanik Aile Dizimi ve Bireysel seanslar için İzmir Kordon Otel Pasaport'a gelecek. 5 gün kalacak.  
 


 


Yorumlar - Yorum Yaz
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Ne güzeldir,sessizlikte birlikte olmak
Daha da güzeldir, gülmek birlikte
Cennetin ipekten şalı altında
Yosunlara ve kayın ağaçlarına yaslanarak,
Kahkahamız kadar yüksek sesli olduğunu dosluğumuzun
Gösteriyor dişlerimizin beyazlığı.
F. Nietzche