Gelenlerin hikayesi 'Acı, tatlı, ekşi'
Gelenlerin hikayesi
'Acı, tatlı, ekşi'
Geçtiğimiz haftaki yazımda gidenlerin hikayelerine değinmiştim. Bu konuyla ilgili öyle çok mesaj aldım ve öyle duygusal öyküler okudum ki, "Az bile yazmışım" dedim kendi kendime. Ama nedense gelen maillerde ve mesajlarda kimse isminin verilmesini istemiyor... Böyle olunca benim de aklıma bir Yunan atasözü geliyor: Korku, mantıktan daha kuvvetlidir...
Yurt dışında yaşamaya karar verenlerin gidiş nedenleri benziyorken orada yaşadıkları olaylar ile düşünceleri farklılaşıyor. Daha çok yüksek öğrenim yapmış bu kişiler içinde, her türlü siyasi görüşe sahip olan var. Tek bir şey ise hepsinde aynı. Vatan özlemi... Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar doğdukları toprakları özlemle anıyorlar. Ve dönmek için bir umut ışığı bekliyorlar. Beklemek... Ne zor ve acılı bir sürecek.
***
Acı demişken, bu hafta da vizyondaki bir filmden ve gelenlerin hikayesinden biraz bahsetmek istedim. Gelenler derken, İzmir'e olan göçten... Birkaç gün önce sinemada izlediğim "Acı, tatlı, ekşi" filminde İstanbul sokaklarından sonra Alaçatı'yı görüyoruz. İki sevgili ayrılmış ve Duygu'yu oynayan Özge Özpirinçci İzmir'e yerleşmeyi tercih etmiş. Bu günlerde pek çok İstanbullunun yaptı gibi. İzmir, başta olmak üzere Ege sadece İstanbul'un değil tüm Türkiye'nin gözdesi. Pardon, bazı kurumlar ve kişiler hariç... Buna İzmirliler alıştı ama daha çok gelecek olanlara söyleyelim: Söz gelimi İzmir için bir proje hayırlı olacaksa ona destek bulmanın biraz güç olduğunu ifade edebiliriz... O yüzden genelde ikinci plandayız. Ya projeler öteleniyor veya çok az ödenek verilebileceği söyleniyor... Bunları aklınızdan çıkarmayın. İlginç olan şeylerden biri de şu ki İzmir'i yaşamak için cazip görenlerin bu kente geldikten sonra burayı ve insanını değiştirmek için verdiği çaba. Tamam İzmir'in ve İzmirlilerin de kusurları var tabi ki ama söylemeyim ki gösterilen çaba nafile... Bunun için önce iklimi ve tarihini değiştirmeniz lazım ki bu da çok zor...
İzmir'in en çok göç alan ilçeleri; Urla, Seferihisar, Narlıdere ve Güzelbahçe. Şunu da hemen belirtmeliyiz ki İzmir'de köyden kente göç yok. Tam tersi, köylerdeki nüfusun arttığını vurgulayan İzmir Tarım Grubu Başkanı Mahmut Eskiyörük, "Kentimizde tarımı daha iyi bir noktaya getirebiliriz ama İstanbul'dan kentimize göçü nasıl önleriz bunu bilmiyorum" diyor. Çünkü gelenler, tarım arazilerini satın alıp farklı amaçlarla kullanabiliyorlar. Bu da bir çeşit tarımındaki "İzmir modeli"nin yükselişini engellemek anlamına geliyor.
***
Neyse biz filmimize geri dönelim. Ne demiştik, Duygu güzel sanatlar fakültesini bitirdikten sonra Alaçatı'ya yerleşiyor ve kendi işini kuruyor. Dükkanında bir yandan kahve, çay satıyor bir yandan da hediyelik eşyalar... Ve denize sıfır bahçeli bir evde oturuyor... Alaçatı'da bunları yapıyor olmak için ya peynir ekmek gibi ürün satıyor olmalısınız ya da aileden zengin... Keşke turizmin tadı yerinde olsa, ekşi olmasa da biz de "Evet ya, olabilir" diyebilsek... Neyse, film ya oluyor işte...
Türkiye'de kadınsanız, yalnız yaşamayı tercih ediyorsanız seçebileceğiniz en iyi kent İzmir. Bu cümleyi ben değil kadın arkadaşlarım söylüyorlar. Ben de onlara sonuna kadar hak veriyorum. Aldığı göçle bu durum giderek bozulsa da görüyorum ve biliyorum ki kadınlar İzmir'de çok daha rahat, çok daha özgür ve kendilerini güvende hissediyorlar. Bunu da en çok farklı illerde yaşamış, başka şehirleri görmüş arkadaşlarım söylüyor. Bu da İzmir'in kadın nüfusunun artmasının nedenlerinden birini oluşturuyor. Bir erkek olarak bundan daha güzel ne olabilir ki diye düşünmeden edemiyorum...
Gelenler elbette sadece kadınlar değil... Eşlerinin peşinde düşenlerin dışında liste; yeni bir iş kurmak isteyenler, emeklilik hayalinin peşinde olanlar, trafikten kaçanlar, stresten boğulanlar, daha özgür hissetmek isteyenler vs. diye uzayıp gidiyor
Kadınlar İzmir'de aynı zamanda etkin de bir konumdalar. İGC Başkanı, İTB Başkanı, BASİFED Başkanı,Konak ve Urla Belediye Başkanı gibi birçok önemli kurumun, kuruluşun ve STK'ların başında başarılı kadınlar var... Böyle olunca Türkiye'de çalışan veya çalışmayıp evde oturan pek çok kadına da örnek oluyorlar. Sanırım bu da en tatlı kısmı...
Filmin en tatlı kısmı ise içinde çok fazla acıtasyon barındırsa da "aşk diye bir şey yok" diyenlere bir cevap niteliğinde olması. Her ne yaşanırsa yaşansın, insanlar çok severse ama çok, sevdikleri için her şeye katlanabilirler. Mesafelere, ayrılıklara, hastalıklara ve tüm kötülüklere...
Özge Özpirinçci ile başrolü paylaşan Buğra Gülsoy da çok iyi iş çıkarmış. Her ikisi de "Acı,tatlı, ekşi"de çok iyi bir performans sergiliyorlar. Yapımcılığını BKM'nin üstlendiği, Andaç Haznedaroğlu'nun yönettiği filmin senaryosu hem gülümsetiyor hem de bol bol göz yaşı dökmenize neden oluyor.
Ne diyelim: Aşk varsa acı da tatlı da ekşi de var... İyilikler, güzellikler ve aşk sizinle olsun...
Yorumlar -
Yorum Yaz