Aşkla sarıl aydınlığa
Aşkla sarıl aydınlığa
Kolaydır, kabahati bir başkasında bulmak. Basittir, olanları görmezden gelmek. Sonucu düşünülmez genelde yapılanların. Üstesinden gelinebileceği düşünülür kimi sorunların. Çoğu zaman kabullenilmez son ana kadar atılan yanlış adımlar. Çok da zorda kalınırsa bir özürle geçiştirilebilir diye hesaplanır yaşananlar. Ama her şey istenildiği gibi olmuyor, evdeki hesap bazen çarşıya uymuyor.
İşte bu gibi anların sonunda elimizde nur topu gibi kaoslarımız oluyor. Kaos, metroyla giderken geçtiğiniz bir istasyon değil. Bizimle direkt ilgisi olsun ya da olmasın bir şekilde çevresinde bulunanları içine alan veya paçasına bulaşan negatif bir süreç. Bir fırtınaya benzetirsek her şey yeniden sakinleştiğinde, bir bakmışız ki yaşantımızda artık hiçbir şeyin eskisi gibi değil. Başta olumlu gibi duran olaylar olumsuza, başta olumsuz gibi duran olay ise olumsuza da dönüşebiliyor.
***
Geçtiğimiz günlerde izlediğim "Tarafsızlık", 2011 yapımı bir Amerikan filmi. Filmde, geçici olarak bir devlet okulunda öğretmenlik yapan bir adamın hayatına mercek tutulmuş. Biraz da belgesel tadında bir tarzla, eğitim sistemi ile toplumsal yapıdaki çöküş ele alınmış.
Annesiz ve babasız büyüyen öğretmenimiz hayat mücadelesi verirken nefes alıp verdiği anlar hep bir kaosun içinde akıyor. Sokakta başka, okulda başka, evde başka sorunlarla uğraşıyor. Her seferinde de sabrederek gerektiği zaman gerektiği müdahaleleri yaparak ama hiç bir zaman vazgeçmeyerek ve dik durarak olabildiğince yaşama tutunuyor. Filmin ismi tarafsızlık olsa da, öğretmenimiz dürüstlükten ve insanın kendisine okuyarak yatırım yapmasından yana. Bilgiyi ve bilgiyi paylaşmayı, sorunlardan çıkış olarak görüyor.
***
Aslına bakarsanız etrafımızda da böyle güzel örnekler var. Örneğin Sedef Özçelik... Geçtiğimiz günlerde Barcelona'da dünya şampiyonu olan 27 yaşındaki sporcumuz, 2 milden fazla yüzüp üzerine 112 mil bisiklet pedallayıp sonra da 26 mil koştu. Onun dayanıklılığı sadece fiziksel değil. Sedef Özçelik'in 9 yaşındayken babası trafik kazasında ölmüş. Arkadan annesi kanserden vefat etmiş, annesinden kısa bir süre önce anneannesini, yine annesinin ölümünden kısa bir süre sonra da dedesini kaybetmiş... Erkek kardeşi de yetimhanede büyüyen Özçelik, "Spor olmasaydı kayboluyordum" diyor. Türkiye'de tüm sporcuların içinde kadın sporcu oranı yüzde 30 iken yakalanan bu başarı büyük bir zafer değil mi?
Hepimizin farklı yöntemleri var ayakta kalmak için. Bunlardan birisi de sanat. İzmir, bir kez daha Ferhan Şensoy'u ağırladı. Ünlü oyuncu 30. yılında Ferhangi Şeyler'le izleyici karşısına çıktı. Bir oyun 30 yıl nasıl devam eder? Onca insan her yıl salonları bu oyun için neden ve nasıl doldurur? Bunlar çok önemli sorular ama asıl soru sanırım bir insan bu güce nasıl sahip olabiliyor? Kendisiyle yıllar önce yaptığım bir söyleşide bana, "Aşkla ve tutkuyla işini yaparak" cevabını vermişti. Görüyorum ki bir öğretmenin, bir dünya şampiyonun, bir oyuncunun ya da sizin, bizim ve onların da varlığını devam ettirebilmesi, kaosların içinde sıyrılabilmesi, dahası başarılı olabilmesi için en önemli şey, aşkla ve tutkuyla yapılanlar.
Sanırım o bahsedilen güzel günlere çıkmak için vatanına, milletine, işine, ailesine ve eşine, aşkla-tutkuyla bağlanabilecek iyi insanlar lazım. Böyle insanlara denk gelin ey ahali!
Yorumlar -
Yorum Yaz