Yoga İnziva (1) - 16 kadınla 5 gece
1. GÜN
16 kadınla 5 gece
Bu yazı "cennet" hayali kuranlara gelsin. Ben gittim, gördüm ve deneyimledim...
Fethiye Yediburunlar'da geçirdiğim 120 saat, bana hayatımın en güzel anlarını
hediye etti
Gökmen Küçüktaşdemir
Yoga, "Savasana" adında bir pozla sonlanır. "Ölü yatışı / Ceset pozu " dediğimiz bu pozda kısaca sırt üstü yatar ve gözlerinizi kapatırsınız. O ana kadar yaptığınız tüm hareketlerle dalgalanan sinir sisteminiz dinginleşmeye başlar, yorgun bedeniniz hafifler...Denizden 600 metre yükseklikte, manzaraya hakim bir tepenin üstünde, etrafı camla kaplı, 40 metrekarelik stüdyonun içinde bu poza geçen 16 kadına şöyle seslendim: Işığa giden kelebekler gibiyiz. Bilginin ve bedenlerimizin keşfi içindeyiz.Gün yoğun bir akışla başlamış olabilir, sessizliğin verdiği yoksunluk sizi yıpratmış olabilir. "Her şeye rağmen" buradasınız. Kentin yoğun trafiğinde değil, çalışmak zorunda olduğunuz işyerinde değil,sevmediğiniz insanlarla değil, şimdi tam buradasınız... Keyfini çıkarın...
HUZURA İLK KAVUŞMA
Aslında ben keyfini çıkarmaya çoktan başlamıştım. Ve birinin bunu onlara söylemesi gerekiyordu. Her şey, yaklaşık 5 ay süren 200 saatlik eğitimi tamamlamak için inzivaya gitme planımızı hayata geçirmemizle başladı. Kabul ediyorum başı biraz zordu, biraz sınav gibiydi... Sanki cennete varmadan önceki son dönemeçti. Bu safhayı da atlatırsam "Welcome the heaven" yazısını görmem an meselesiydi... Kampa gidecek arabalardan biri bana aitti. Sabahın körü civarı, kızları evlerinden aldım ve yola düştük. Rotamızda kendimizi önce Ölüdeniz'in serin sularına atmak, sonra da inzivanın kollarına bırakmak vardı... Ama yol kolay kolay bitmeyecek gibiydi. Arabadaki arkadaşlarımızdan biri regl olmuştu ve her erkek gibi bende içimden, "Eyvah! Hiç zamanı değildi" dedim... Ya da bunun biraz daha küfürlü olanını... Çünkü kutu gibi bir araçta 5 saatlik yolculuk bizi bekliyordu. Daha ilk dakikalarda, onun denize nasıl girip giremeyeceğinden başlayan, kadınların bu özel günlerinde neler hissettiğiyle devam eden ve erkeklerin onları hiç anlamadığına bağlanan bir konferans başladı. Tabii ki, benim Amerikalı takılıp radyo kanalları arasında dolaşmam bana bir şey kazandırmadı. Arabadaki ve inzivadaki tek erkek olarak bin bir sorunun muhatabıydım artık ve soruları göğsümde yumuşatıp hepsini cevaplandırdım. İçimde oluşan ilk huzur anı, aranan eczanenin bulunması ve tamponların alınmasıyla gerçekleşti.
Dayanmalıydım... Kamp yerine az, çok az kalmıştı. Sonra bir an inzivada regl olan başka kızlar da olabileceği ihtimali düştü zihnime... Onu başımdan hemen kovdum... Çok başarılı olamamışım ki vardığımızda kampın yarısına yakınının regl olduğunu öğrenince içimi bir hüzün kapladı,sormayın gitsin... :)
Yine de çok güzel bir yolculuktu. Sabah sabah bayağı güldük. Özellikle, Ölüdeniz'den sonraki bölümde dağa çıkarken 2 kez kaybolduğumuz bölümde. Google maps bizi bir hatayla sürüklediği yolun bittiğini söylüyordu ki, iyi ki bitmişti. Yoksa kim bilir o toprak ve bitmeyen virajlı yollardan nerelere gidecektik.
ENERJİYE OLAN İHTİYAÇ
Zaman akıyordu... Otele ulaşamayan tek araba biz kalmıştık ve herkes ilk ders için sabırsızlıkla varmamızı bekliyordu. Bizdeki rahatlık ise kimsede yok. Kaybolmuşuz ama durup manzara fotoğrafı falan çekiyoruz. Ağzımızda, "Eee bi daha buralara mı geleceğiz canım" diye bir cümle.
Şunu söylemeliyim; inziva bittiğinde herkes bir daha buralara yolu düşsün, aynı güzellikleri yaşasın istiyordu ama biz henüz bunları bilmiyorduk.
Otele vardığımızda açılan bir pankart yoktu ama doğanın kendisi tüm cömertliğiyle bizi selamlıyordu. Susuzluktan kavrulmuş dağlar Akdeniz'e uzanmış, üzerlerindeki yeşil örtü, denizin ve gökyüzünün maviliği ile hasret gideriyormuş gibiydi. Ağaçlar arasına saklanan tahtadan yapılmış küçük odalarımız, güzel bir maceranın başlayacağını işaret ediyordu. Yine çok şanslıydım odamın tam önünde nefis bir dut ağacı vardı ve 5 gün boyunca bana enerji verdi. Nede olsa 16 kadın arasında en çok ihtiyacım olan şey enerjiydi.
İlk buluşmada, inziva programı ve uyulması gereken kurallar açıklandı. Her gün yaptığınız şeyleri yapmayın deniyordu. Yazı yazabilir, bir şeyler üretebilirdik ama televizyon izlemek, telefonu kullanmak, kitap okumak, kahve ve alkol tüketmek yasaklar arasındaydı. Her gün sabah saat 07.00'de yoga ve meditasyon yaparak güne başlıyorduk. 11.00'de başlayan kahvaltıya kadar kimse konuşmayacaktı ve tamamen susarak geçireceğimiz bir de günümüz vardı. Kahvaltı demişken günde iki öğün yemek, vegan beslenme tarzı ile önümüze gelecekti. Yani sucuk, salam, peynir ve yumurta yoktu menüde. Akşam yemeğinde de et, tavuk, balık, yoğurt falan yoktu... 11.00 - 15.00 arası boş zaman... 15.00 - 19.00 arası yine yoga vardı. 19.00'da yemek ve 20.30 - 23.00 arası yine meditasyon. Bu 5 günden biri aile dizimine ayrılmıştı.
Bir an içimden "Buralarda bir yerde bir de işkence odası olmalı" diye geçti... Yasaklar söylenirken de "ya seks?" diyesim geldi... Söylemedim tabii ki... Ne de olsa benim de kurallarım vardı: Söylenmemiş kural kural değildir...
FARKLI NEDENLERLE YOLCULUK
Tekstil mühendisliği, veterinerlik, pilates hocalığı, avukatlık, işletmecilik, öğretmenlik, tercümanlık ve yazarlık gibi işler yapan 16 kadının her biri meslekleri gibi farklı özelliklere sahipti ve hepsi de farklı nedenlerle oradaydı. Kimi evli, kimi çocuklu, kimi boşanmış ve kimi de bekardı. Yaşları 26 ila 52 arasındaydı.
Yemekte kadınlar regl olayını bir kez daha masaya yatırdı. Ayrıca yanlarında getirdikleri kıyafetlerden, ortamdaki böceklerden ve kelebeklerden ne kadar korktuklarından ve inziva süresince uymamız gereken kurallardan bahsettiler. Konuşmalarının sonuna da "Gökmen de bizden artık" gibi bir cümle eklemeyi de unutmuyorlardı. Ama tabii ki onlardan değildim... Hatta ne yalan söyleyeyim, bir ana kadar kendimi sürünün içindeki kurt gibi bile hissettiğim oldu... Bunların dışında bu 5 gün boyunca o kadar çok şey hissettim ki orada olan herkese teşekkür ederim. İyi bir iletişim kurmak için illa birilerinden olmak, illa onlar gibi hissetmek zorunda değiliz. Bunun için empati kurmamız yeterli. Bir takım ilkel dürtülerimiz olabilir, aklımızdan türlü türlü şeyler geçebilir ama vicdan, kültürel kavrayış, terbiye ve eğitim bizi doğru seçimlere iter.
Orada olmam da zaten benim yaptığım seçimlerle ilgiliydi. Yoga 3 yıldır hayatımda. Ara ara kimi yoğunluklardan ve hastalıklardan dolayı yapamamış olsam da artık hep yaşantımın bir parçası olarak kalacak. Ben yogaya başladıktan sonra ne tuttuğum futbol takımını bıraktım, ne yaptığım işlerden uzaklaştım, ne de erkek arkadaşlarımla vakit geçirmekten usandım. Yani hayatımdan hiçbir şeyi çıkarmadım sadece yogayı dahil ettim ve bunu iyi ki de yapmışım. Başlarken ben de ön yargılarla doluydum ama denemeden fark edemiyoruz. Bana erkek arkadaşlarımın en çok sorduğu soru,"Karşında taytlı bir kadın eğilip kalkıyor, aklın onun vücuduna kaymıyor mu?" oluyor... Evet çok nadir de olsa oluyor ama girdiğin pozlarda kendi bedeninle o kadar çok ilgilisin ve içe dönük öyle bir araştırmaya giriyorsun ki dikkatin kendinde ve nefesinde oluyor. Böylece bir süre sonra o alandaki her şey bir parçan olmaya başlıyor. Ve arkadaşım, bunun verdiği o güzel hazzı hissetmek için yoga yapman gerekiyor. Çünkü sen bana adını hiç duymadığın, eşsiz bir meyvenin tadını soruyorsun ama onu sana tanımlayacak bir başka meyve ya da tat yok.
DAHA İYİ SEKS İÇİN YOGA
Peki faydası ne derseniz size tonla şey söyleyebilirim ama siz onları zaten bir yerlerden okuyabilirsiniz. Ben size okuyamayacağınız bir şey söyleyeyim. Daha iyi ve daha yaratıcı sevişiyorsunuz. Özellikle partneriniz de yoga yapan birisiyse... Nedeni ise yoga yaparken güçlenen fiziğiniz ve giderek esnekleşen vücudunuz. Böylece yeni pozisyonlara merhaba diyebilirsiniz. :)
Gelelim yasaklara ve kurallara. Sessiz sakin bir adam olmama rağmen hayatım boyunca otoritenin hep karşısındaydım. Programa uysam da kuralların tamamına uymadım. Hatta yanımda son gece verilecek parti için bir şişe kırmızı üzüm suyu vardı. :) Ama parti alkolsüz olunca biz de onu farklı şekillerde değerlendirdik...
Şimdi şöyle bir soru sorabilirsiziniz; "Zaten inziva dendiğin de bu kurallarla karşılaşmanız, öyle bir ortamda olmanız gayet doğal değil mi?" Çok haklısın, doğal... Ama işte insanız ve zorluklardan kaçma eğilimimiz var. Başaranlar zorlukları aşanlardır. Biz orada en büyük ayıbımızı gördük. O da oraya gerçekten bir inziva yapmak için gelenlere yeterli alan bırakmamamızdı. Onları tetikledik ve doğal olmalarını engelledik. Aynı gerçek yaşamda olduğu gibi, alanlarına girdik. Aslında bizden de beklenen fark etmekti. Kendimizi eleştirip olumsuzlukları gördük. Yoga da zaten buydu: Fark etmek...
İnziva boyunca özellikle yaptığımız çeşitli meditasyonlarda o kadar çok şey fark ettik ki, kızlarla yaptığımız her konuşmada şaşkınlarımızı dakikalarca anlattık.
TACİZE UĞRAMAYAN YOK GİBİ
Beni en çok sarsan şeylerden biri, bir arkadaşımızın başına gelen olaylar silsilesiydi. Onu izlerken sanki içimizden biri özellikle seçilmiş de onun üzerinden bize bazı şeyler yansıtılıyor ve anlatılıyor gibiydi. Kavga eden iki kedinin arasına girince kedilerden biri elini resmen parçalayacaktı. Elindeki kaslardan biri delindi, kanadı ve el şişti. Olay gece olunca ve ağrısını aldığı ilaçlar kesmeyince sabah doktora gitti. Ama yolda başına daha kötü bir olay geldi: Bir taciz... Bu olayla birlikte diğer kadınlar da yaşadıkları taciz vakalarını ortaya döktüler. Neredeyse tacize uğramayan yok gibiydi. Ki biri hariç hepsi İzmir'de yaşıyordu. Tamam bizler de tacizle karşılaşıyoruz ama bu oran kadınlarda çok yüksek. Arkadaşımızın yaşadığı bu olay hepimizi sarstı ama belki en çok beni. Hemcinslerime çok öfkelendim ama elimden bir şey gelmiyordu.
Bir Kızılderili Atasözü der ki, "Dinle, yoksa dilin seni sağır eder. Yüzleş, yoksa kalbin seni esir eder. Anla, yoksa zihnin seni deli eder."
Herkesin yüreği bir rozet gibi hemen tişörtünün üzerindeydi. Herkes paylaşıma açık, herkes içindekileri ortaya dökmek için engellerden ve maskelerden uzak, herkes herkesin derdine ortaktı. Sanırım bu yüzden kavgasız gürültüsüz, birbirimize daha sıkı bağlanmış bir şekilde olay yerinden ayrıldık.
KORKULARLA YÜZLEŞMEK
Hayatım boyunca kadınların ve erkeklerin birbirlerini hemen hemen her konuda suçladıklarına, genellemeler yaparak kendilerini köşeye sıkıştırdıklarına şahit oldum. Anlamaya çalışmaktan uzaklaşarak, yargılamaya iten bir duygu çıkıyordu ortaya. Herkes daha fazlasını istiyordu... Ortamdaki tek erkek olmam, onların ifadesiyle daha doğal olmalarını sağladı. Doğal olduklarında da her şey daha kolaylaştı.
Başka erkekler de olsa bir iktidar savaşı yaşanabilirmiş, bu kadar rahat olmayabilirlermiş. Buna bir şey diyemem ama ben de kendimi çok iyi ve rahat hissettiğimi söyleyebilirim. İnsanlar bazı anları hayatları boyunca bir kez yaşarlar. O da eğer kişi buna hazırsa. Ben de çok hazırdım.
Cennet de cehennem de bu dünyada. Bunu bir kez daha anladım. Doğanın sunduğu güzellikler ve 5 gün içinde yaşadıklarım bana cennette olduğumu düşündürdü. Yaşarken bunu hissetmek inanılmaz iyi geldi.
Aç kalmaktan korkarken açlık hissi yaşamadım, yorgunluktan korkarken uyumadığım geceler yaşansa da gücümden bir şey kaybetmedim. Havuzda serinlemek, biraz kilo vermek, bedenimin daha fazla esner hale gelmesi, her meditasyon sonrası hissettiklerim bana iyi geldi. Verdiğim ders, yaptığım ödevler ve aldığım eğitmenlik sertifikası beni gururlandırdı.
Çok kadın çok ses demekken ben bundan hiç rahatsız olmadım. Hepsi benim için çok değerliydi ama içlerinden biri bende çok farklı ve özel bir yer edindi. Ne diyordu o Çin Atasözü, "Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun. Belki şarkı söyleyen bir kuş gelir konar."
2. GÜN İÇİN TIKLA
http://www.gokmenkucuktasdemir.com/?pnum=423&pt=Yoga+%C4%B0nziva+%282%29+%C4%B0nzivada+bir+ba%C5%9F%C4%B1na
Yorumlar -
Yorum Yaz