Gerçeklerle yüzleşmek
Gerçeklerle yüzleşmek
Yaklaşık 8 yıldır dizüstü bilgisayarımın üstündeki kamerayı kapatan bir siyah bant vardır. Tanıştığım bir hacker'ın anlattıkları ve bir yazı dizisi hazırlarken yaptığım araştırmalardan yola çıkarak böyle bir karar almıştım.
Dün vizyona giren Snowden adlı film, yaptığımı doğrular nitelikte... "Bilgisayarımıza bağlanıp da bizi kim izleyecek?" demeyin, ülkemizde bilişim suçları mağdurlarının kurduğu bir dernek ve o derneğin de yüzlerce üyesi bulunuyor. Ama asıl sorun bilgi hırsızlığı yapılıyor olması değil, bugünlerde en çok tartıştığımız şeylerden biri olan kişisel alanımıza müdahale ediliyor olması ve bu bizzat gücü elinde tutmak isteyen devletlerin yapması.
Bu müdahaleyi aslında sadece bilgisayarlarımız aracılığıyla yapmıyorlar. Şu, uzaya gönderilen uyduları biliyorsunuzdur ya da insansız hava araçlarını. Onlarla bizi izliyor, telefonlarımızı dinliyorlar. Facebook, instagram, twitter, youtube gibi sosyal medya hesaplarımızdaki bilgilerimizin yanı sıra maillerimizi ve mesajlarımızı alıp depoluyorlar. Yani hangi bankaya ne kadar borcunuz var, eşinizi aldatıyor musunuz, arkadaşınızın size gönderdiği yemek tarifi hangisidir, en sevdiğiniz renk nedir, tuttuğunuz takım gibi soruların cevaplarını biliyorlar. Bilseler ne olur demeyin! Bu bilgiler algı yönetimi için kullanıldığı gibi birine ulaşmak istediklerde o kişiyle aradaki bir köprü oluyorsunuz. Veya hiç bir şey yapmamışken bu bilgilerle oynadıklarında yapmış gibi gözüküyorsunuz. Yani "çamur at, izi kalsın" olayı... Bunları yaparken de hükümetler "güvenliği" bahane olarak gösteriyorlar. Ancak gerçek bu değil.
***
Bunları ben değil, Edward Snowden söylüyor. Ve anlattıkları bununla da sınırlı değil. Peki kimdir bu Edward Snowden?
Öyküsü gerçek hayattan alınan filmin kahramanı Snowden, Amerikan hükümeti adına dünyanın pek çok ülkesinde çalışmış, bilgisayar programcısı bir ajan. Hükümetin "güvenlik" adı altında herkesin tüm bilgilerine erişebildiğini ve bunların gizli kanunlarla yasallaştırıldığını öğrenen Edward Snowden, bu gerçekle yaşayamaz hale gelince hayatını değiştirmek zorunda kalıyor. Sevdiği kadını, ailesini ve ülkesini terk etme pahasına 2013 yılının haziran ayında öğrendiklerini medya aracılığı ile tüm dünyaya duyuruyor. Snowden o anda “Amerikan tarihinin gördüğü en büyük vatan haini” ilan edilirken aynı zamanda da bir kahramana dönüşüyor...
2014 yılında Laura Poitras tarafından bu hikayeyi anlatan Citizenfour adlı belgeseli hazırlanmış ve bu belgesel Oscar kazanmıştı. 3 Oscar ödüllü yönetmen Oliver Stone'un yönettiği filmde Snowden'ı Joseph Gordon-Levitt canlandırırken filmde ayrıca Shailene Woodley, Melissa Leo, Nicholas Cage, Zachary Quinto, Tom Wilkinson gibi ünlü oyuncular da yer alıyor. Luke Harling ile Anatoly Kucherena'nın yazdığı iki farklı kitabı kendisine kaynak alan Snowden'ın senaryosunu ise Kieran Fitzgerald ile Oliver Stone kaleme aldı.
***
Tamam da filmde bahsedilen gerçek nedir? Snowden şöyle diyor: Güvenlik ve terörizm bir bahane. Gerçek olan Amerika'nın dünya ülkeleri içindeki gücünü kaybetmemesi ve ekonomiyi yani para musluklarını kendisinin yönetmesi.
"Bunu bize sorsaydı, biz de kendine söyleyebilirdik aslında" dediğinizi duyar gibi oluyorum. Bugün orta doğuda, ülkemizde ve hatta en son İzmir'de yaşanan olaylar, daha fazla güçlenmek isteyen devin doyma çabası olduğunu biliyoruz. Ama bana göre yine eksik. Nedeni Amerika'daki seçimlerde çok net ortadaydı. Halk iki tane hiç sevilmeyen liderden birini seçmeye zorlandı. Bu size tanıdık geliyor mu?
Kartları masaya sürenler, oyunun kurallarını belirlerler.
Film izlediğinizde şunu göreceksiniz: Snowden'ın hikayesine sahip çıkan bir medya var. Sizce medya açısından bakıldığında Türkiye'de durum nedir? Peki halkımız medyaya güveniyor mu?
Servetlerine servet katanların aç gözlülüğü bitmedikçe ne savaşlar son bulur, ne gözyaşları diner. Aslında bize düşen sadece izlemek kalıyor gibi görülebilir ama bir de; her şeye rağmen Snowden gibi olaylar karşısında dik durmak, insani haklardan ödün vermemek, İzmir'de şehit düşen polis memuru Fethi Sekin gibi cesurca hareket etmek ve vatan uğruna ölmek var. Seçim sizin! Atatürk'ün dediği gibi, "Kaygılanma çocuk, herkes ölür. Kimi toprağa, kimi yüreğe gömülür."
Vatanı uğruna canını feda eden tüm askerlerimiz ve polislerimiz gibi Fethi Sekin de artık bizim yüreğimize gömülenlerdendir. Allah rahmet eylesin...
Bir Woodstock'a daha ihtiyaç var
ABD'de Vietnam Savaşı'na karşı protestolar düzenlendiği ve bu protestoların ağır bir şekilde bastırıldığı ortamda umutsuzluğa düşen gençler, bu umutsuz ve bunalımlı ortamdan bir nebze de olsa uzaklaşmak adına 15-18 Ağustos 1969 tarihinde müzik tarihine geçecek bir festival düzenlemeye karar verirler. Bu festival bir bakıma müzik konusunda devrim niteliğinde olmuştur. Yapıldığı dönemde dünya genelinde insanlar üzerinde artan baskıların bir patlaması olarak da değerlendirilebilir. 3 gün süren festivalde katılımın beklenenden çok daha fazla olması insanların baskıcı toplumlardan aslında ne kadar sıkıldığının da göstergesidir. Ülke olarak iyice gerildiğimiz günlerde bunu en iyi sanatla aşabiliriz. O yüzden konserler, oyunlar, etkinlikler iptal edilememeli. Korkmadığımızı, sinmeyeceğimizi düşmanlarımıza göstermeliyiz.
Yorumlar -
Yorum Yaz