Şüphe
Şüphe
4 zayıf noktamız var. Para, güç, din ve cinsellik. Tüm dünya bunları elinde tutanlarla, daha fazlasını isteyenlerin arasındaki mücadelenin sonuçlarını yaşıyor. Biz o yüzden; savaşa anlam veremeyen, öksüz kalan, aşsız kalan, daha büyüyemeden kardeş bakan çocukların gözyaşlarını görüyoruz. Biz o yüzden; parçalanmış ailelere, işsiz kalan, topraklarından uzağa düşen, ruh ve beden sağlıklarını yitiren insanlara üzülüyor, ortaya dökülen çirkin ilişki ağlarına hala şaşırıyoruz. Biz o yüzden; hiçbir zaman kontrol edemediğimiz ve de edemeyeceğimiz o devasa çarkın dişlileri arasında ezilip gitmemenin kavgasını veriyoruz.
***
Dünya bu açgözlülüğü nasıl kaldırabiliyor, bu kadar kötü düşünce ve fikri nasıl barındırıyor hala bilmiyorum?
Daha fazlasını isterken bir başkasının hayatından çaldığımızı acaba ne zaman fark edebileceğiz?
İzlediğimiz her haber bülteninde, küçük hayaller kurup mutlu olma çabasında olan insanlar için zor bir ülkede yaşadığımızı görüyor, her gazete sayfasında bunu kırılan hayallerimizle birlikte okuyoruz. Elbette her şeyi toz pembe göstermek isteyenler de var ama gerçekler saklanamayacak kadar büyük ve acı.
Tüm bunlar yaşanırken sadece geleceğimizden mi şüpheleniyoruz?
Her gün tutuklanan işadamlarını görüyoruz. Eti bisküvilerinin kurucusu Firuz Kanatlı, Fethullah Gülen cemaatinin ticarete müdahale ettiğini ve işadamlarının örgüte para aktarmak zorunda bırakıldığını açıklarken geldiğimiz vahim durum daha fazla aydınlanıyor. İş dünyasındaki şüpheler artıyor.
Ya kapanan şirketlerde çalışanlar? Geçtiğimiz günlerde Kanal 35‘in kapısına kilit vuruldu. Kapanan 133 basın kuruluşundan biriydi. Örgütle hiçbir ilişkisi olmadığını bildiğimiz çok sayıda arkadaşımız işsiz kaldı. Ya onların yeni bir iş bulmakla ilgili kaygı ve şüpheleri!
Kapanan okulları ve yıllardır bu okulların yetiştirdiği öğrencileri biliyoruz. Zaten sistemin olumsuz yanlarının farkındaydık ama eğitime artık daha fazla şüpheyle bakmıyor muyuz?
***
Cehaletin kol gezdiği yurdumun sokaklarına şimdi de çeşitli suçlardan cezaevine atılan ve cezalarını tamamlamadan şartlı salınan 38 bin kişi daha eklendi. Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye’deki cezaevlerinin kapasitesini 100 bin olarak açıklarken, 15 Temmuz’daki vatan hainlerinin kalkışmasının ardından tutuklanan ve gözaltına alınanlarının sayısının 200 bin olduğunu söyledi.
Kötülük caddelerde volta atıp, sokaklarda gezerken artık herkes birbirine şüpheyle bakıyor.
Bir Portekiz özdeyişi vardır, “Topun yıkamadığı kaleyi, kuşku yıkar” diye. Halk bir paranoya içine sürüklenirse sonuçları da ağır olabilir. Bu nedenle bu süreçte adalet mekanizmasının çok iyi işlemesi, yargının başında olanların teraziyi iyi tartması gerekiyor. Umarım ülkemiz bir yarı açık cezaevine dönüşmez. Şu aşamada içeri atılanların ve atılma ihtimali olanların sayısı bir ada ülkesi olan Samoa’nın nüfusunu geçiyor.
***
Artık dünya düşmanlığı sürdürebilmek için çok daha küçük. Aslında hayatlarını kaybedenler de bizden, öldüren de bizden, yıkan da bizden, yapan da ceza alan da ödül alan da bizden. Yani insan tarafımızdan. Umarım tüm bunları fark ederiz. Hayatını kaybeden Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela gibi benim de hayalim, tüm insanların uyum içinde birlikte yaşadıkları ve eşit haklara sahip oldukları demokratik ve özgür bir toplum.
—-
Sanat kolay kolay ölmez
İletişim çağının getirilerinden biri de sosyal medya fenomenleri. Bunlardan biri de geçtiğimiz hafta çok konuşulan DJ Kerimcan. İnsanlar onun aldığı paralarla, gittiği mekanları doldurmasıyla ilgileniyor. Ona kızmak mümkün değil aslında o talebi karşılıyor ve eğleniyor. Atila Taş, “İnsanlar benim şarkılarımı nasıl dinliyor ve ilgi gösteriyor anlamıyorum” derken haklı değil miydi? Benzer şeyleri eminim Kerimcan da kendisiyle baş başa kaldığında söylüyordur. Birilerinin çok popüler olmasıyla sanat ölmez. Sanat yüzyılları birbirine bağlayan ruhsal ve zihinsel bir köprüdür. O köprüden de geçmek için maddiyat değil maneviyat ve kültürel doygunluk gerekir.
Yorumlar -
Yorum Yaz