İzmir'de yaşamak
İzmir'de yaşamak yerel kalmak değildir
Çevremde çok fazla iş arayan genç var. Her gün bir yenisiyle tanışıyorum. Birçoğu da çok yetenekli... İzmir'de kalmak, başka kentlere gitmemek için büyük çaba gösteriyorlar. Yeteneklerini yaşadıkları kentte göstermek, hayatlarını devam ettirebilmek, üretmek, yeni bir şeyler yaratmak, değer görmek, belki alkışlanmak ve hatta seslerini İzmir'den dünyaya duyurmak istiyorlar.
***
Hakan Doğanay, bu gençlere iyi örnek olacak isimlerden biri. Hakan, İzmir'de kalıp yaptığı işlerle adından sıkça söz ettiren, bunu da yeteneği ve azmiyle başaran ender insanlardan... Yaptığı radyo ve televizyon programlarıyla büyük kitlelere ulaşan, çok yetenekli genç bir sunucu, şarkıcı, organizatör, dernek başkanı ve de iyi bir baba...
Kendisini yeni yayın döneminde, ulusal bir kanal için hazırladığı çok farklı bir konsepte sahip bir gezi programında izleyebileceksiniz. Farklı organizasyonların yanında, seçim dönemi yaklaşırken insanları coşturan kabiliyetinden dolayı Hakan'ı siyasi partilerle birlikte bol bol meydanlarda da görebilirsiniz. Bense, kendisiyle bugünlerde birbirinden güzel etkinlerde karşılaşıyorum.
***
Bunlardan biri, İzmir'de kurulan Türkiye'nin en büyük fotoğraf stüdyosunun açılışıydı. Stüdyo, kadına şiddeti yansıtan fotoğraflarıyla tanıdığımız, İzmirli fotoğraf sanatçısı Cem Bayoğlu'na ait.
Ulukent kavşağındaki mekan, endüstriyel ürünler, moda ve sanat çekimlerinin yapılabilmesi için 400 metrekare kapalı ve 5 bin metrekare açık alana sahip. Öyle ki, buraya sadece fotoğraflar çekimleri için küçük bir köy bile kurabilirsiniz. Çektiği fotoğraflarla yaşantımıza farklı bir bakış açısı getirmek için çabaladığını söyleyen Cem, ilk sergisini önümüzdeki günlerde Almanya'da açacak. Aynı zamanda INDEX AŞ Yönetim Kurulu Üyesi olan Cem, açılış sonrasında konuklarını gitarı ve sesiyle müzik ziyafeti vererek uğurladı. Siz de, çektiği kareleri görünce onun uluslararası niteliklere sahip bir fotoğrafçı olduğunu fark edeceksiniz...
***
Açılışın ardından bu kez, İzmirli iki kardeşin İzmir'de çektikleri Karnaval filminin galasına katıldım. Galanın geliri Ege Çağdaş Eğitim Vakfı'na (EÇEV) verilirken filme ilgi büyüktü... Dün Türkiye'nin 7 kentindeki 17 sinemada gösterime giren film, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İZKA'nın desteğiyle çekildi. Can ve Doğa Kılcıoğlu kardeşlerin, büyük mücadelelerle ve emekle çektikleri bu filmi, ben de neredeyse bir yıldır bekliyordum. Filmin tamamlanabilmesi için kimi İzmirli evinin kapısını açtı, kimi işyerini kullanılmasına izin verdi, kimi özveriyle filmde rol aldı... Çekimleri sırasında sete gidip ödüllü yönetmen Can Kılcıoğlu, yapımcı Doğa Kılcıoğlu, oyuncular Serdar Orçin ve Tülin Özen'le konuşmuştum. Tam da bana anlattıkları gibi sevimli, içten ve çok bize dair bir öykü çıkmış ortaya.Film, evden eve halı yıkama makinesi pazarlayan Alis ve babasının düğün salonunda pastacılık yapan Demet'in aşkını mizahi bir üslupla anlatıyor. Filmde hem gülüyor hem de hüzünleniyorsunuz. Alis'in ailesi ve özellikle annesi, bana Ertem Eğilmez'in eğlenceli ama günlük yaşama eleştirel bakmayı bilen aile filmlerini anımsattı. Filmde zıt karakterlere sahip olan Serdar (Alis) ve Tülin (Demet), başarılı oyunculuklarıyla seyirciyi hikayenin içine çekmeyi başarıyor. Umarım film gişede istenilen başarıyı yakalar ve ödülleri de toplar.
Hakan'ın da Cem'in de ve Doğa ile Can kardeşlerin de bir hayali vardı. Onlar hayallerine sahip çıktılar. İş arayan arkadaşlarım, sizler de önce hayal kurup sonra o hayallere sahip çıkabilirsiniz...
Yorumlar -
Yorum Yaz