Tadı damağımda kaldı

Lezzetli bir yemeğin verdiği mutluluk, yaşam enerjimizin önemli bir bölümünü oluşturur. Görüntüsüyle, kokusuyla ve tadıyla cezbeden bir yemeğe "Hayır" demek zordur. Her ne kadar gelen yaz ayları öncesinde kilo vermeye çalışsak da, biraz olsun damağımızda yer etmelerine izin veririz.

***

Geçtiğimiz günlerde İzmir Ekonomi Üniversitesi Uygulamalı Yönetim Bilimleri Yüksekokulu Mutfak Sanatları ve Yönetimi Bölümü ile Yabancı Diller Yüksekokulu'nun "4 Dil, 4 Mutfak, 4 Kültür" etkinliğine katıldım. Gece, İzmir Ekonomi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş ve Rektör Prof. Dr. Tunçdan Baltacıoğlu'nun evsahipliğinde gerçekleşti. İlki "İtalyan mutfağı" ile başlayan proje kapsamında, Almanca konuşulan ülkelerin mutfaklarını Türk öğrencilerin hazırladıkları nefis yemeklerle tanıma şansına sahip olduk.

Ayçekirdekli ekmek üzerinde safranlı mayonezli jumbo karides, kırmızı havyar ve tane hardallı dondurmayla başlayıp uzayan mönü, arpa ekmeğinin içinde bira çorbası, dana bacon ve krutonla devam edip dana bodigo, kuzugöbeği mantarı sosu, röşti patates, glaze edilmiş sebzeler, kereviz ve bezelye püresi ile son buldu. Bir de arkasından gelen tatlıları da unutmamak gerek...

Bu yemek isimleri size bir şey ifade etmiyor olabilir, ancak çok lezzetli ve kullanılan soslardan dolayı çok farklı tatlara sahip olduklarını söylemeliyim. Türkiye dışına çıkmasanız bile günün birinde ilginç bir yerde böyle bir mönüyle karşılaşabilirsiniz. Çünkü Ekonomi Üniversitesi bu yemekleri çok iyi yapan, çeşitli yarışmalardan ödüllerle dönen çok başarılı ahçılar yetiştiriyor.

***

Farklı kültürlerin yemeklerini yemek, bana o ülkelere gitmek gibi gelir bazen... O an sofrada bulunanların o ülkeye dair anlattıkları buna vesile olur.
Aynı masada yer aldığımız Başkan Ekrem Demirtaş, İTO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Jak Eskinazi, Almanya Başkonsolosu Margit Haeberle, Yeni Asır Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Nevzat Dönmez ve Hürriyet Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi Deniz Sipahi ile eşi Berna Hanım'la gece boyunca Alman ve Türk mutfağı dahil birçok ülkenin mutfağını konuştuk.
En şanslı olduğumuz bölümse Alman kültürünü daha detaylı bir şekilde bizlere sunan Yabancı Diller Yüksekokulu Almanca Koordinatörlüğü okutmanlarından Stefania Domanova Bozkır'ın güzel anlatımı oldu.
Bira, patates ve domuzun farklı bölgelerinden yapılan sosislerin Almanların vazgeçilmezi olduğunu bir kez daha hafızamıza kazıdık. (Sosis üzerine yazılan bir şarkı da dinleyerek.)
Osmanlı'dan gelen zengin Türk mutfağıyla kıyaslanmayacak kadar zayıf olmalarına rağmen, soslarıyla fark yaratmışlar. Bizim baharatlarımıza karşılık, onların ilginç sosları... Bu sosları salatalarda da, et yemeklerinde de görmek mümkün... Bu arada yeşilliklerin inanılmaz güzel tat veren ilginç karışımların içine konan armut ve cevizin de hoşuma gittiğini söylemeliyim...

Resmin tamamında gördüğüm ise yetişen bu gençler sayesinde yakın gelecekte yenilenen bir Türk mutfağının doğacağıdır. Keşiflerle ortaya çıkan yeni soslar, baharatlar harmanlanan, özenle hazırlanan batı ve doğu kültürün ortak paydasındaki yemekler bu mutfağın gelişmesine neden olacaktır.

Dip not

Yemek sırasında İzmir'deki restonları konuşurken az sayıda mekanı dillendirmemizden dolayı Almanya Başkonsolosu Margit Haeberle'den ilginç bir soru geldi... Haeberle, "Bu kadar az restoranı olan bir kentin EXPO 2020'yi alabileceğini düşünüyor musunuz?" dedi. Bence restoranlara gelinceye kadar daha büyük sorunlar var.
Bunları şöyle sıralayabiliriz: İzmir'in yurtdışında çeşitli kanallarla yaptığı lobi faaliyetleri medya habersiz bırakılıyor, bu nedenle de EXPO'da rüzgarını arkamıza alamıyoruz. Tanıtım sorunumuz hala büyük. Elimize geçen fırsatları değerlendiremiyoruz. (En yakın örnek bugün ikinci günü olan Uluslararası İzmir Film Festivali.) Ayrıca kentin alt yapıyla ilgili büyük sorunları var. İş çıkış saatleri sonrasında bile trafik giderek çekilmez hale geldi. Akşam saatlerinde Kordon'un tadını çıkarmayı düşleyen turistlere acır hale geldik.
Bu liste uzar gider... Herkese sevgiler...