Her şey film festivali için
Usul usul geldi Uluslararası İzmir Film Festivali... Oysa hasretle bekliyorduk...
11 yıl geçmişti aradan ve özlem büyümüştü katlanarak. Beklemek yorsa da hiçbir şekilde unutulmamıştı yaşananlar. Ayrılık acısıyla olsa gerek onca zaman sayfalarımıza taşımıştık sinemaya ve festivale olan tutkumuzu. Elbet biri duyar diye, ekranlardan ve radyolardan anlatmaya çalışmıştık kentin bu kopuştan nasıl üzgün olduğunu. Yaklaşık 4 milyon nüfuslu ve film festivali olmayan bir şehrin neler kaybettiğini... Döndü sonunda ama sessiz sedasız bir tren garına iner gibi...
***
Geçtiğimiz günlerde Festival'in basın toplantısına katıldım. Daha önce yapılan basın toplantısında yeterli katılım sağlanamadığı için bir ikincisi düzenlenmişti. Belki bunu aşmak için bu büyük organizasyonun yapılabilmesinde İzmir Kalkınma Ajansı, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi önemli bir bütçe ayıran İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ikinci toplantıya çağrılmış, yer alacağı duyurulmasına rağmen gelmemişti. Etkinliğin tanıtımını Rektör Yardıcısı Prof. Dr. İsmail Hakkı Bahar'ın eşi olan Dokuz Eylül Hemşirelik Fakültesi Dekanı ve Festival İcra Kurulu Başkanı Prof. Dr. Zühal Bahar yaptı. Programın detaylarını da Güzel Sanatlar Fakültesi'nin saygıdeğer hocaları anlattı.
***
İçeriğin dolu gibi gözükmesine rağmen bu sessiz gelişin birkaç nedeni var... Bence ilki ve en önemlisi festivalin akademik düzeyde bırakılmak istenmesi... (Bu düşünce aynı zamanda festivali düzenleyen ekipten bir değerli hocamızın bana yaptığı açıklamadır.) Sinema biraz da şov demektir. Ulaşamadıkları hayatlara yaklaşma şansı yakalamaktır. Gösterinin kalitesidir insanları çeken.
Bu nedenledir ki Oscar törenleri aylar öncesinden takip edilmeye başlar tüm dünyada... Törenleri izleyeceğim diye de sabaha karşı televizyonun başından ayrıldığım çok olmuştur. Londra'ya, Cannes'a ve Berlin'e festival zamanlarında gidenlerde büyük artış gözlemlenir. Tamam bu iş aynı zamanda bütçe işidir ve kimse İzmir'de bir Oscar töreni beklemiyor ama neden daha iyisi olmasın...
Özetle açılış töreninde açılacak bir sergi, Aya Seyahat'in yenilenen kopyasını izlemek ve sadece Zuhal Olcay'ın Dokuz Eylül Üniversitesi Senfoni Orkestrası eşliğinde vereceği bir konser beni tatmin etmedi. Bir de sunucuların Dokuz Eylül Üniversitesi mezunu oyuncular olduğunu unutmamak gerekli...
Yönetmenler Costa Ferris ve Nuri Bilge Ceylan çok iyi isimler. Verecekleri derslerden gençler çok faydalanacaklardır ama yanlarına bir de daha popüler bir isim eklenemez miydi?
Antalya Altın Portakal'da, Cannes'da ve diğerlerinde olduğu gibi halkla bir kucaklaşma da yok. 11 yıllık özlem davetlilerin katıldığı bir geceye indirgeniyor ya bu bana ilginç geliyor. Nerede festivalin eğlence kısmı?
***
İkincisi ise PR çalışması... Yani halkla ilişkiler ve tanıtım ayağı...
Günümüzde sadece büyük markalar değil çeşitli organizasyonlar da tanıtımları için bunu yapıyorlar. Bunun için İstanbul'dan bir firmayla anlaşıldığını biliyorum ancak o firmadan hiç kimsenin bizi ulaşıp festivalle ilgili bilgilendirme yapmadığını da... Aslında bu kayda değer programın her gün medyada yer alması sağlanabilir. Tabii siz medyaya ulaşamıyorsanız insanların da size ulaşmasının zor olduğunu düşünmek gerekiyor... Bu etkinlik aynı zamanda yurtdışında kentimizin tanıtımına da olanak sağlayabilir... Sizce açılış gecesine yabancı gazeteciler davet edildi mi? Davet edilseler bile uluslararası olarak nitelendirilen böyle bir festival açılış programına gelirler mi?
Beyaz perdeye ilk kareler düştüğü an bu kavuşmanın tadına daha çok varacağım kesin... Her şeye rağmen hoş geldin ve iyi ki geldin Uluslararası İzmir Film Festivali...
Dip not
Beni basın toplantısına çağıran sevgili dostuma, festivale emeği geçen herkese ve özellikle gönüllü çalışan öğrencilere çok teşekkür ediyorum.