Hayatımızı değiştirmek
Bazen tek başıma bir banka oturup, insanları izlemeyi severim. Fonda mutlaka güzelim İzmir Körfezi ve mümkünse gün batımı olmalı... İmbatla birlikte içime çekmeliyim temiz havayı ve uzaklardan gelen çiçek kokularını... Avucumdaki hikayelere en güzel böyle buluyorum, yeni isimler ve yeni kahramanları. Yol üstünde yüzler değişiyor, öyküler çeşitleniyor... Acele denenmesi gereken birer kıyafete dönüşüyor zihnimde karakterler...
Dün, benimkiler gibi binlerce hayal ürünü, İzmir Kitap Fuarı'ndaki stantlar arasında dolaşmaya başladı. Her biri yeni bir anlatıya geçiş yapmayı, yeniden şekilenmeyi bekliyor ve içine sızacak yeni bir eser arıyordu. Kimileri de yazarlarının yanında dimdik duruyor ve mağrur bir ifadeyle beğenilmenin, tercih edilmenin verdiği hazzı yaşıyordu. Farklı yayınevlerinin çatısı altındaki rengarenk kapaklar arasına sıkışan milyonlarca hayat da, "Daha çabuk çoğalmalıyız, daha çok insana ulaşıp daha çok şey anlatmalıyız" diye adeta haykırıyordu.
***
Bense, 22 Nisan'a kadar sürecek fuarın ilk gününde ve kapıların açılmasının hemen ardından farklı ülkelerin edebiyat akımları arasında dolaşıp seçim yapmaya çalışıyordum. Bu yılın ülkesi hangisi olmalıydı ve o ülkenin hangi yazarını okumalıydım...
Geçen yıl günümüz Fransız kadın yazarlardan biri olan Simone de Beauvoir'nin Çin'de edindiği izlenimlerden sonra kaleme aldığı "Uzun Yürüyüş" adlı kitabını almıştım. Bir önceki yıl da Albert John Lutuli'nin kendi yaşam öyküsünü yazdığı "Let My People Go" isimli kitabı... Lutuli, Zulu kabile şefi ve Afrika Ulusal Kongresi başkanlığı yapan, ırk ayrımına karşı yürüttüğü barışçıl mücadele nedeniyle 1960'ta Nobel Barış Ödülü'nü alan ve bu ödülü ilk kazanan Afrikalı... Bu tarz etkinliklere katılanlar bilir, fuardan alınan kitaplar diğerlerine göre biraz daha kıymetli olur... Bazen yazarın imzasıdır bu değeri artıran, bazen bir indirim fırsatı, bazen de onca zaman istediğiniz kitaba sahip olmak için fuarı beklemenin heyecanı.
***
Benzer bir coşkuyla, binlerce seçeneğin cazibesi altında dolaştım. Ve sonunda bu yıl, bir arkadaşımın tavsiyesini dinleyerek "Zemberkkuşu'nun Güncesi" adlı kitabı arayıp buldum. Yazarı Haruki Murakami... Japonların popüler yazarlarından biri... Kitabın konusu ilgi çekici geldi bana... Eşi tarafında terk edilen bir adamın, susuz bir kuyunun dibinde yaşadığı olayı ve kendisini sorgulaması anlatılır sayfalar boyunca... O kuyu, bir nevi geçmişte dervişlerin kullandıkları çilehane görevi görür...
Oysa bugün ülkemizde erkekler genellikle iki şekilde davranırlar. Ya kaçan kadını bulup öldürür veya döverler ya da hemen bir başka kadınla birlikte olup acılarını dindirmeye çalışırlar. Kitapta 'Toru Okada' adlı karakter kendini sorgulayarak hatalarını bulmaya ve hayatını değiştirmeye çabalıyor...
Şimdi sizler de İzmir Fuarı'nı ziyaret edebilir, belki hayatınızı değiştirebilecek bir kitapla karşılaşabilirsiniz... Bülent Ortaçgil'in şarkısında söylediği gibi 'Neden olmasın?', 'Olabilir...' :)