Kalbimiz
Kalbimiz, bizi hayata bağlayan en değerli organımız… Saat gibi çalışsa da teklediğinde hayatın olağan akışının duracağını hepimiz biliriz. Biz istemesek de an gelir ritm bozulur ya da yaşam dansı durur ve sahneyi boşaltmak zorunda kalırız. Oysa kimse gösterinin sona ermesini istemez.
Girdiği ameliyatlardan sonra yaklaşık 2500 insanın yeniden sağlıklı bir şekilde soluk alıp vermesini sağlayan Doç. Dr. Mehmet Ateş’le geçtiğimiz günlerde Erzurum’daki Şifa Hastanesi’nin 8. kuruluş yıldönümünde bir araya geldik. Sohbetimiz esnasında 2008'de Şifa Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Kalp Damar Cerrahisi Klinik Şefi ve Şifa Üniversitesi Kurucusu olarak atandığını söyleyen Ateş, tatlı diliyle bugünkü başarısını dünyanın en iyi doktorlarının yanında çalışarak elde ettiğini dile getirdi.
***
İşin sırrını “Kapıyı çalmazsanız sizi kimse içeri davet etmez” diye özetleyen Ateş, bu düşünceden hareketle ABD’deki Teksas Memorial Hastanesi’nde görev yapan İranlı Prof. Dr. Hazım Safi’yle tanışmak ve onun yanında çalışmak için nasıl uzun süre uğraş verdiğinden bahsetti. Ateş'e göre yetişkin kalp ve aort cerrahisi alanlarındaki başarılarıyla adından söz ettiren Hazım Safi’nin kendisinin görüşme talebini kabul etmemesi üzerine hedefine ulaşmak için pes etmek yerine mücadele etmesi ve yüz yüze konuşmanın yollarını araması kendisinin hayatını değiştirmiş. Öyle ki randevu almaksızın hiçbir işlemin yapılmadığı hastanede türlü numaralarla sekreteri aşmayı başaran Ateş, bu çabası ve isteğiyle Safi’yi etkilemeyi başarmış.
Sivas’ta bir esnaf çocuğu olarak dünyaya gelen ve üniversite çağlarında aldığı tıp eğitiminin ardından kendini geliştirmek için Amerika’ya giden Ateş, bu ülkede kaldığı süre boyunca Safi’nin isteğiyle pek çok ameliyata girmiş. Kısa sürede çabalarının karşılığını alan bu hünerli el, bugün dev bir sağlık grubunun başında bulunmasının yanısıra aort cerrahisinde kendi oluşturduğu dikiş tekniğiyle tıp litarütürüne giren bir Türk olarak da biliniyor.
***
Tarihte 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşının gerçekleştiği ve Nene Hatun'un destanlaştığı Aziziye Tabyası hırsızların mekanı olmuştu. Önce çevre aydınlatmasını sağlayan direklere uzanan kablolar, aydınlatma aparatları derken son olarak da Nene Hatun'un Ruslara karşı koymasını anlatan üç adet tunç rölyeften biri ortadan kaybolmuştu.
***
Tarihi ve kültürel değerlerimizi koruma ve sahiplenme kültürüne henüz vakıf olamadığımızdan olsa gerek Erzurum’da yaşanan bu olayın daha önce de yurdun birçok kentinde yaşandığına şahit olduk. Bu durumun örneklerini Çanakkale’de de görmek mümkün. Bir Anzak mezarlarına bakın bir de bizim şehitlerimizin mezarlarına. Bu olumsuz tablo ister istemez onlarca soru getiriyor insanın aklına: Neden devletimiz, yerel yönetimlerimiz bu kutsal alanları koruma altına almaz? Bakımını yapmaz? Müzelere, turistik alanlara çevirmez? Biz değerlerimize sahip çıkmazsak, onları korumazsak bölücülere karşı verilen savaşta milli mücadele ruhunu gelecek nesillere nasıl anlatacağız? Bunu bizler yerine kim yapacak?
Unutulmamalı ki milli duygular ve değerler bir ülkenin kalbidir. Kalp atmazsa Mehmetlerin, Ahmetlerin çabaları hiçbir işe yaramaz.
Dip not
Geçmişte Erzurum’da evlerin üzerini örtecek kadar kar yağdığından bazı aileler iletişimlerini koparmamak için sokakların da üzerini örtermiş. Yakın zamanda bir işletmeci yaratıcı bir girişimcilik örneği sergileyerek bu durumdaki 11 evi satın alıp birleştirmiş ve otantik, dev bir restorana dönüştürmüş. Erzuruma giderseniz, iç içe geçmiş evler içinde kurulmuş ve adeta müzeyi andıran bu mekanı mutlaka görün derim. Yemeklerini de çok seveceğinize eminim.