Yaşadığımız kentleri ne kadar tanıyoruz? Ne kadarını biliyoruz her gün önünden geçtiğimiz anıtların, camilerin, cumbalı evlerin, çarşıların, meydanların, tarihi yapıların hikayelerini?
Caddelerin anlattıklarını, parkların söylediklerini, dev çınarların seslerini, yaşlı komşumuzun dillendirdiklerini ne kadar duyabiliyoruz? Yüksek binaların, dar sokakların, ışıltılı dükkanların arasından geçerken, Arnavut kaldırımlarında yürürken, şehrimizin bizlere sunduklarını ne kadar görebiliyoruz?
Kentimizin dışında, yaşadığımız ülkenin, doğduğumuz toprakların, kültürümüzün, yani özümüzün ne kadar farkındayız?
Yüzlerce yıl önce çıktığımız yolun son durağındayken yaptığımız yolculuğun izlerini takip edip geçmişimize dönüp bakabiliyor muyuz?
***
Tüm bu soruları, Nif ile Spil dağları arasında yaptığım gezi sırasında bir kez daha anımsadım. Önce, Atatürk'ün Türk ordusunun İzmir'e girmeden (9 Eylül 1922) konakladığı, bugün ise Kemalpaşa Askerlik Şubesi olan evi ziyaret ettiğimizde... Ardından Ümran Baradan Müzesi'ni, Kazak Vadisi'ni, Nazarköy'ü ve sonra da Manisa'nın Muradiye ve Sultan camilerinde dolaştığımda...
***
Çiniliköy'deki 2 bin 500 metrekare alana sahip Ümran Baradan Müzesi'ni gezerken gururlandım. Tüm dünyanın tanıdığı bir seramik ustası rahmetli Ümran Baradan'ın kurduğu ve bugün hala yaşaması için imkan sağladığı müzeyi gezerken ortaya çıkardığı eserlerden dolayı kendisine bir kez daha hayran oldum. Müzede kendisine ait eserlerin yanı sıra, ünlü ressam ve heykeltıraşların bine yakın eseri bulunuyor. Bir yandan Ümran Baradan'ı anarken bir yandan da aklıma onun gibi değeri yeterince bilinmeyen diğer sanatçılarımız geldi...
***
Müzeden çıkıp yakınlarındaki Kazak Vadisi'ne geçtik. Namı diğer Kımız Çiftliği, Nif Dağı'nın eteklerinde, ormanın kıyısına kurulmuş ve Kazaklara ayrılmış olan güzel bir yerleşim alanı. Çevresi ağırlıklı olarak zeytin, çam ve çeşitli meyve ağaçlarıyla çevrili...
Çiftlikte aslı kıl ve keçeden olan ama burada betonarme olarak yapılmış bir otağ var. Otağda sergilenen yöresel el sanatları ürünlerinin tanıtımı ve satışı yapılıyor. Ayrıca otağdaki görevliler tarafından konuklara Kazak kültürü hakkında bilgi veriliyor. Anlatılanlar içinde beni en çok göçebe kültüre sahip Türklerin su yerine kımız içmeleri ve yerleşim alanı olarak belirledikleri yerlere kurdukları otağ etkiledi.
Yaşlı Kazak teyze anlattıkça, atalarımızın doğaya sağladığı müthiş uyum beni bir kez daha şaşırttı. Otağ, depreme dayanıklı, yazın serin, kışın sıcak, tepesi kubbe biçiminde (bugün camilerimizde bu geleneği görmek mümkün), kanatlardan oluşan bir yapı. 3 saat gibi kısa bir süre almasına rağmen otağ kurmak zor. Çünkü temel matematik, astronomi ve coğrafi bilgilerine sahip olmak gerekiyor. Bu nedenle Kazaklar otağ ile çadırların karıştırılmamasını istiyor... Bunlar anlatılırken benim aklıma afet bölgelerinde bez çadırlar içinde yaşamak zorunda kalan insanlarımız geliyor...
***
Orta Asya Türk kültürü içinde en baskın motif olan atlar, Kazak Vadisi'nin olmazsa olmazları. Orta Asya atları değil yalnız bunlar. Avusturya orijinli Haiflinger cinsi, oldukça uysal ve bol süt veren safkan kısraklar. Kımız Çiftliği'nin ziyaretçileri, ücreti karşılığı, isterlerse at binebiliyorlar. Çiftlik arazisinde ya da ormanda rehber eşliğinde at binmenin keyfini çıkarabiliyorsunuz.
Çiftliğin lokantasında geleneksel Kazak yemeklerini tadabilir, kımız içebilirsiniz.
Kımız Çiftliği, İzmir'e yarım saat mesafedeki bu bölgeyi görmemiş olanlarınız için müthiş bir hafta sonu gezisi olabilecek nitelikte.
***
Nazar boncuğu denince akla gelen bir Yörük köyü olan Nazarköy ise bugünlerde Çin malı ürünlerle rekabet ediyor. Daha önce sayısı 10'dan fazla olan Nazarköy'deki boncuk yapan ocak sayısı 6'ya düşmüş. Köylü bir yandan güzelim Kemalpaşa kirazlarını yetiştirirken bir yandan da bocuk yapıp satıyor. Rengarenk nazarlıklar satan dükkanlar köy meydanına farklı bir hava vermiş... Umarım gelecekte bu mesleği de yok olan zanaatlar arasında saymayız...
***
Spil'e uğrayıp kar özlemimizi de giderdikten sonra grubumuzla birlikte Manisa'ya indik. Muradiye ve Sultan camileri hakkında bilgi edindik. Osmanlı döneminde tüm imparatorluk topraklarında olduğu gibi Manisa'da da fakirler hamamlarda ücretsiz yıkanır, aş evlerinde karınlarını doyurur, isterlerse de camilerde ibadetlerini yaparlarmış. Bugün ise bir fakirin Sultan Camisi'nin altındaki hamamda ücretini ödemeden yıkanması imkansız...
***
Son Samuray filminin final sahnesinde bir Amerikalı (Tom Cruise) Japonlara aslında kim olduklarını, nereden geldiklerini ve nasıl bir kültüre sahip olduklarını hatırlatır. Umarım bizler de, bir gün bizi bize anlatacak bir yabancıyı ihtiyaç duymayız.
Kendime ayırdığım bu bir günlük turla Nif'ten Spil'e hem zihnimi tazeledim hem kentimi daha iyi tanıdım hem geçmişi sorguladım hem de yeni insanlarla tanıştım. Bunu sizler de yapabilirisiniz... Bu keyifli yolculuk için Gençay Turizm'e ve rehberimiz Yasemin Güngör'e çok teşekkür ediyorum.