İzmir ve hayal
kırıklıkları
Hayatları birbirine yaklaştıran, iç içe sokan, tamamlayan en kuvvetli güçtür sanat... Birbirimizi anlamanın en güzel, en keyifli ve en kolay yoludur... Çünkü neyi, nasıl söylediğiniz kadar, nasıl anlattığınız da önemlidir. Hele ki bizim gibi henüz ön yargılarını kıramayan, tabularını yıkamamış toplumlar için.
İyi bir öyküyle, iplerle birbirine bağlı yaşamları sarsabilir, bir armağan gibi bizlere sunulmuş empati yeteneğimizi harekete geçirebilir, toplumun kendini aşağı çekmesinin önünde barajlar kurabilirsiniz.
***
Yaralarını örtmek yerine, paylaşarak çözmek için çaba sarf eden M. Caner Alper ve Mehmet Binay'ın çektikleri 'Zenne' de böyle bir film. Yitirdikleri bir arkadaşlarının hikayesini beyaz perdeye yansıtan film ekibi, ülkemizde eşcinselliğe bakışa bir ayna tutmuş. Bunu da muhafazakar bir ailenin çocuğu olan Ahmet ile renklerini gizlemekten sakınmayan, İstanbul'un dans kulüplerinde zennelik yapan Can ve Türkiye'nin değer yargılarını çok iyi tanımayan Alman fotoğrafçı Daniel'in evrensel dostluk hikayesini anlatarak gerçekleştirmiş.
Filmin Cinecity Kipa'daki özel gösterimine katılanlar, sinema salonundan gülümseyen yüzlerle ve çok memnun ayrıldılar. Gösterimin sonunda gerçekleşen söyleşide filmin yönetmenleri, başrolleri paylaşan Kerem Can (Can), Giovanni Arvaneh (Daniel) ve Tilbe Saran (Sevgi) tüm soruları içtenlikle cevapladı.
***
Çekimler sırasında hiçbir sorun yaşamayan, filmin gösterildiği her yerde olumlu geri bildirimler aldıklarını söyleyen ekibin en çok yadırgadığı konu İzmir'le ilgiliydi. Filmin aynı zamanda senaristi olan İzmirli yönetmen M. Caner Alper memleketinin kendisinde hayal kırıklığına yol açtığını belirtti. Bunun nedenini 5 Altın Portakal ödülü kazanan Zenne'nin İzmir'de sadece 2 salonda gösterilecek olması olarak özetledi (Çiğli Kipa Cinecitiy ve AFM Pastel). (Ben benzer bir kırgınlığı 'Bir Gevrek, Bir Boyoz, İki de Kumru' filminin yine İzmirli olan yönetmeni Osman Dikiciler'de de gözlemlemiştim.)
Alper, İstanbul'da 23, Ankara'da 7, Diyarbakır'da 2 ve Malatya'da 2 salonda gösterilen filmin neden İzmir'de sadece 2 salonda gösterildiğini ekip olarak anlamakta zorlandıklarını söyledi.
***
Birden salonda eserden ziyade İzmir tartışılmaya başlarken, bu sonucun film şirketlerinin ticari kaygılarından kaynaklandığın öğrendik. İzmirlilerin daha çok açık havayı, Kordon sefasını tercih ettiğini anlatan film şirketi yöneticileri, İzmir'de iş yapmayacağını düşünerek böyle bir filmi salonlarına konuk etmiyorlarmış. Bu büyük ölçüde doğru olabilir ama o zaman akla şu sorular geliyor: "Diğer salonlardaki filmleri izlemeye gelenler kimler? Başka kentlerden mi geliyorlar?"
Bu soruları ve cevaplarını bir kenara bırakırsak, ortaya çıkan manzara bana, uzun bir süre daha İzmirlilerin 'bu kentte hiç kültürel ve sanatsal aktivite yok' diye şikayet etmeyi sürdüreceğini, çeşitli kurum ve kuruluşların ise 'iş yapmaz' diye önemli organizasyonlardan ve etkinliklerden bu kenti mahrum edeceğini gösteriyor.
O zaman gökten üç elma düşsün; biri sanatseverlere, biri kendisiyle yüzleşen ve korkularını yenenlere, diğeri de elmayı çok sevenlere...
Dip not
Aşık olduğum bu kentin fark ettiğim ilginç özellikleri beni şaşırtmayı sürdürüyor. Diğer kentlerin tersine çok şeritli yollarda sağdan akan trafiği gibi, aracınızla diğer şeride geçmek için şehir turu yapmanız gerektiği gibi, kadınların toplu ayakkabılarından dolayı çok şikayetçi olmalarına rağmen büyük çoğunluğunun kilit taşlarla kaplı sokaklara sahip olması gibi...