Kayıp çocuklar kentinde
Ceren ve ailesinin dramı
Gökmen Küçüktaşdemir
Oturduğu koltukta iki büklüm olmuş ağlıyordu çevresindekilerin telkinlerine rağmen. Sanki canından bir parça kopmuştu. Çıldırmak üzereydi Yasemin. Gün boyu hiçbir şey yememişti, açtı ve titriyordu. Aklına sürekli kötü şeyler geliyordu. Nasıl merak etmezdi? Nasıl telaşa kapılmazdı? Vakit çoktan gece yarısını geçmişti ve 10 saattir kızından haber alamıyordu.
Henüz 14 yaşındaydı Ceren. Evin tek çocuğuydu. Okulun çalışkan öğrencileri arasındaydı. Aynı zamanda yüzme ve piyano dersleri alıyordu. Çevresindeki herkesin neşe kaynağıydı, kurduğu esprili cümleler ve güler yüzüyle.
İzmir Balçova'da yaşayan aile o akşam sinemaya gitmeyi planlıyordu ama Ceren okul çıkışında eve gelmedi. Babası Ozan ve annesi Yasemin, kızlarının tüm arkadaşlarına tek tek ulaşıp Ceren'in nerede olduğunu, nerelere gidebileceğini sordular. Çevredeki kafeleri, parkları gezdiler. Hiçbir sonuç elde edemediler. Daha sonra tüm hastaneleri aradılar. Bulamayınca da son çare olarak karakola gidip kayıp ihbarında bulunup ifade verdiler. Evden kaçmış olabileceğine ihtimal bile vermiyorlardı.
Saatler geçiyor Ceren'den hiçbir haber gelmiyordu. Ne o gün, ne de ondan sonraki günlerde de kendisinden haber alınamadı.
HER YOLU DENEDİLER
Geçen 5 aylık zaman diliminde, Yasemin ve Ozan'ın kızlarını bulmak için başvurmadıkları çare kalmadı. Her ikisi de yıkılmışlardı. Bir turizm şirketinde çalışan ve edebiyatla ilgilenen Yasemin, acısını hafifletmek için son günlerde küçük kızıyla ilgili öyküler yazmaya başlamıştı. Önceleri bu öyküleri eşiyle kızları için yaptıkları internet sitesinde yayınladılar. Ama Yasemin'e bu da yetmemeye başladı. Sonra bir gün yazdığı öykülerin altına kızının fotoğrafıyla küçük bir not ekleyip onları çoğalttı. Notta: "Fotoğraftaki benim kızım, yaşam kaynağım. Yavrumu kaybettim. Kızım bir gün ansızın kayboldu. Onu görenlerin bana ulaşmasını rica ediyorum" yazılıydı. Bir de cep telefonu numarası eklenmişti.
Yasemin, çoğalttığı öyküleri işten arta kalan zamanlarında insanların kalabalık olduğu yerlerde kimi zaman eşiyle, kimi zaman da yalnız başına dağıtmaya başladı. Kızını anlattığı onlarca öykü binlerce kopyasıyla kenti sarmışken, İzmir'in tanınan ve sevilen gazetecilerinden Tarık Sarı'nın kendisini fark etmesinden sonra Yasemin önce gazetelerde sonra da televizyonlarda derdini anlatma fırsatı buldu. Öyküler faydalı olmuştu. Karı-koca tüm ülkeye seslerini duyurabildiler bu sayede. Umutları artık daha da çoğalmıştı. Artık herkes onları tanıyordu. Söylenenlerin büyük bölümü doğru çıkmasa da ihbar telefonları da artmıştı. Ancak, Yasemin öykülerini kitaba aktarılması için bir yayıncıdan teklif aldığı gün gelen bir telefonla yıkıldı. Telefon, Manisa İl Emniyet Müdürlüğü'nden gelmişti. Ceren'e benzeyen bir kız, boğazı kesilmiş olarak bulunmuştu. Teşhis için aile Manisa'ya çağırılıyordu. Ozan ve Yasemin, cesedi gördüklerinde perişan oldular. Bu Ceren'di. Kim böyle bir şey yapmış olabilirdi? Neden onu kaçırmışlar ve öldürmüşlerdi?
TIRNAKLARINDAKİ KAN
Cinayet Masası dedektiflerinden Harun Basri bir kez daha ailenin ifadesine başvurduktan sonra olayla ilgili dosyayı okudu.
Olay Yeri İnceleme ekipleri ve Adli Tıp uzmanlarının yaptıklar çalışmaların sonunda kızın boynundaki kesiğin, boyutundan ve derinliğinden dolayı bir bıçakla değil de bir orakla yapıldığını fark etmişlerdi. Ayrıca kızın tırnaklarının içinde başka birine ait olan kan bulunmuştu. Bu da Ceren'in öldürülmeden önce mücadele verdiğini ve büyük bir ihtimalle de katilini tırmaladığını gösteriyordu. DNA incelemesinde kanın bir kadına ait olduğu tespit edilse de veri tabanından kişinin kimliğine ulaşılamamıştı. Aynı zamanda kızın ayakkabısının üstündeki toz ve toprak izleri ile bulunduğu yerin toprak izleri farklıydı. Kızın ayakkabısının üstünde 'mengele' yani taştan öğütme toprağa rastlanmıştı. Dedektif Harun, bu cins toprağın güvenç yapımında kullanılmakta olduğunu biliyordu. Manisa'da mengele ile güveç yapan az yer vardı. Toprak güveçleri yapan en iyi yer ise Salihli'ye bağlı Gökeyüp beldesiydi. Bu bölgede bir inceleme yapılabilirdi.
Ertesi gün Harun ve ekibi bölgeye gidip araştırma yaptı. Ancak hiçbir şey bulamadılar.
Ceren'in annesi katilin bulunmasında ısrarlıydı. Bunu neden yaptığını, kızının neden elinden alındığını bilmek istiyordu. Hem katil yakalanmalıydı ki başka annelerin canı yanmasın. O hafta sonu Yasemin, Ozan ve gazeteci Tarık Sarı dedektifin araştırma yaptığı beldeye gittiler. Halkla konuşup Ceren'in fotoğraflarını gösterdiler. Tam ümitsizliğe kapılıyorlardı ki güveç atölyesinde çalışan Ceren'in yaşlarındaki bir kız Ceren'i hatırladı. Onu, 2 hafta önce beldeye yakın bir çiftliğe babası ile malzeme götürmeye gittiklerinde gördüğünü söyledi. Çiftlikte taş öğütme atölyesi vardı. Ozan durumu telefonla hemen dedektif Harun'a bildirdi. Harun kısa bir süre elinde bir arama izni ve ekibiyle kendisine tarif edilen çiftliğe geldi. Yasemin, Ozan ve Tarık da orada arabanın içinde onları bekliyordu.
Yapılan baskın sonucunda çocuk kaçırıp onları satan 3 kişilik bir çete ortaya çıkarıldı. Ahırdaki gizli bir bölmede 2 kız çocuk elleri ve ayakları bağlı olarak bulundu. Onlar da kayıp çocuklar listesindeydiler. Ayrıca çiftlikte cinayette kullanılan orak bulunmasına karşın cinayeti işleyen kadın ortada yoktu. Orakta Ceren ait olan kanın dışında bir parmak izi de bulunamadı. Çete elemanları çocuk sattıklarını itiraf etmekle birlikte bu işi üç kişi yaptıklarını ve cinayeti kendilerinin işlemediğini söylüyorlardı. Dedektif, "Yine başa döndük" dedi bir an kendi kendine. Bu cinayeti kim işlemişti?
Ertesi gün, Adli Tıp uzmanı Dr. Neşe telefonda katili tespit ettiklerini söyleyince dedektif şaşırdı. Neşe, Harun'a durumu şöyle izah etti, "Zanlılardan DNA örneği aldık. Kızın tırnağından aldığımız örnekle karşılaştırınca gördük ki yakalanan üç kişiden biri olan Murat'ta kadın olduğunu işaret eden bir DNA yapısı var. Murat, bir erkek olsa da DNA yapısı böyle… Bu, dünyada ender görülen vakalardan biri…"
Murat'ın üstündekiler çıkarıldığında görüldü ki sağ ayağında Ceren'in tırnak izleri bulunuyor. Murat, daha sonraki sorgulamasında basında Ceren'e ait çok sayıda haber çıkınca korkup kızı öldürdüğünü itiraf etti.
2.5 MİLYON ÇOCUK KAYIP
Dünyada her yıl yarısı kız çocuğu olmak üzere 2,5 milyon çocuğun kaçırılarak satıldığı, 90 milyon çocuğun sokakta yaşadığı tahmin ediliyor. Milyar dolarlık ticaret olarak da kabul edilen çocuk ticaretinin en önemli kaynağı, bazı Afrika, Balkanlar ve Güneydoğu Asya ülkeleri. Dünyada kayıp çocuk riski yüzde 30, Türkiye'de ise bu oran yüzde 15. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı'nın hazırladığı "Kayıp Çocuklar Raporu", önlem alınmazsa Türkiye'deki riskin büyüyeceğini ortaya koyuyor. 17 Ocak 2008 tarihli rapora göre Türkiye'de kayıp çocuk sayısının 1446 olarak tespit edildiği açıklanırken, kayıp çocukların sorunlarına çözüm bulunması gerektiği ifade edildi. Kayıp çocuklarla ilgili verilere göre, Türkiye'de en çok kayıp çocuk 346 ile İstanbul'da kayıtlara geçerken, bu kenti 138 çocuk ile İzmir takip ediyor.
NOT: Bu öykü kayıp çocukları hatırlatmak ve merhum gazeteci Tarık Sarı'yı anmak adına yazılmıştır.