Aşık olmak, bir aşığı
oynamaktan daha zor
İzmir Opera ve Balesi’nin Romeo’su Erdem Erdoğan ve İzmir Devlet Tiyatrosu’nun Juliet’i Birgen Engin‘le Romeo ve Juliet‘i konuştuk
Gökmen Küçüktaşdemir
“Ey parlak melek, konuş yine! Sen, göz kamaştıran bir parlaklık veriyorsun geceye. Cennetin kanatlı ulağısın başımın üstünde. Tıpkı ölümlülerin hayretle açılan gözlerine göründüğün gibi... Tembel bulutlara binip uçarken o havanın kucağında, onu seyreden insanlar gibi hayranlıkla, öylece bakıyorum sana” derken Romeo, Juliet şaşkınlıkla sesin geldiği yöne dönmüştü. Güzel yüzünün yuvarlağını çevreleyen sarı saçları savrulurken, o beyaz elbisesiyle geceyi aydınlatan bir yıldız gibi sahnenin tepesinde, bir kafesin içinde duruyordu. Hemen yanı başında da aşka olan inancımız ve hayallerimiz vardı.
***
William Shakespeare‘in yüzlerce yıllık aşk öyküsünü geçtimiz günlerde bir kez daha izleme fırsatı buldum. Avustralyalı yönetmen Malcolm Keith Kay‘in sahneye koyduğu oyun bana “İyi ki izlemişim” dedirtti. Eserin öncesinde başlayıp sonrasına kadar uzanan güzel söyleşi de beni en az oyun kadar keyiflendirdi. Perdenin açılmasına saatler kala, İzmir Devlet Tiyatrosu Ragıp Haykır Sahnesi’nin fuayesinde, İzmir Opera ve Balesi’nin 2 yıl önce sahnelediği Romeo ve Juliet Operası’nın Romeo’su Erdem Erdoğan ve tiyatronun Londra’dan transferi Juliet rolündeki Birgen Engin’le bir araya geldik.
***
Karşımdaki iki genç ve başarılı yetenekten Birgen Engin, sahnedeki muhteşem performansıyla oyunu sürükleyen isimlerin başında geliyor. İzmit’de doğup İzmir’de büyümüş, daha sonra 13 yıl Londra’da yaşamış. Türkiye’ye döndüğünde birçok televizyon projesinde yer almış, önemli kısa filmlerde oynamış. Tiyatroyu çok seviyor. Sürekli kendini geliştirmekten ve yenilenmekten bahsediyor. Diğeri ise 22 Ekim’de İzmir’de opera severlerle buluşacak. Çingene Baron‘da başrol oynayan Erdem Erdoğan...
Erdoğan, İstanbul’da okumuş, Avusturya’da yüksek lisans yapmış. İstanbul’u sevmediği için İzmir’e yerleşmiş... Erdoğan, İzmir Devlet Opera ve Balesi’nin kadrosuna girdiği 2007’den beri çıktığı eserlerde başrol oynuyor. Bunlardan bazıları; Saraydan Kız Kaçırma, Kontes Mariza, Zaide ile Romeo ve Juliet.
***
Tekniği, rejisi, sahne ve kostüm tasarımıyla büyük fark yaratan Romeo ve Juliet, operanın Romeo’sundan da tam not aldı. İki düşman aile arasında kılıç çekilen kavgalar, patlayan silahlar, meşaleler ve duman gerilimi yüksekte tutarken sahnede aksiyon hiç bitmiyor. Sahneye kadar inip kalkan 5 rampa özenli bir mühendislik çalışmasının ürünü gibi... Neredeyse tüm oyun boyunca tavana asılı kafes içinde performans sergileyen Birgen Ergen, zaman zaman bu mekanik tasarımla ilgili korkuların aklında uçuştuğunu söylese de bu düşüncesini oyun sırasında gözlemlemeniz imkansız. Salonun en büyük handikapları ise küçük ve jeneratörsüz olması. Oyun sırasında elektrikler kesilirse, bu oradaki herkes için önemli bir sorun olabilir. Ayrıca gönül, Birgen Engin’in de belirttiği gibi bu oyunun 226 kişilik değil de en az 500 kişilik bir salonda oynanmasını istiyor. Bu isteğin dayandığı en büyük argüman ise oyuna olan harika ilgi. Oyunun günler sonrasına ait biletleri şimdiden tükenmiş durumda.
***
Oyundaki tüm tehlikeleri görmezden gelen Birgen Engin’i sahnede izlemek büyük bir haz veriyor. Engin’in bir tesadüf eseri bu oyunda rol aldığını kendi ağzından dinlemek ise ilginçti. Kendisine ait blogda yayınladığı yazılar ve o ana kadar yaptığı işleri anlatan bir video sayesinde kendisini izleme şansını yakalamış olduğumuzu öğreniyorum. Oyun için Juliet arayan yönetmen, Engin’in görüntülerini izleyen, yazılarını okuyan Romeo ve Juliet projesinin içinde olan bir arkadaşının tavsiyesiyle kendisini oyuna dahil etmiş. Engin, “Juliet çok oynamak istediği bir rol değildi. Kırılgan, narin ve güzel bir kızı oynamak bana kolay geldi.
***
“Romeo ve Juliet’i oynamak bir şarkıyı tekrar dinlemek gibi bir şey” diyen Erdoğan ise, “Bizim sergilediğimiz operadansa, tiyatronun tasarım ve kostümlerini çok beğendim. Opera, tiyatroya göre daha dar sınırlar arasından konuyu anlatıyor. Tiyatrodaki rejinin opera versiyonunun olmasını çok isterdim. Bu kostümler, bu ışık, bu düzenleme ve sahne tasarımı beni etkiledi. Ben, 30 yaşlarında bir aşığı oynadım. Bizde Romeo, sadece Juliet’e odaklanmıştı, oysa tiyatroda çapkın bir Romeo var” dedi.
William Shakespeare, aşkı ‘delilik’ olarak nitelendirirken Birgen Engin, “Aşka inanıyorum. Ama başka insanların yaşadığı aşklara... Kendim için değil. Sadece bir kez aşık oldum. Bir İngilize aşık olmadan evlendim ve daha sonra da boşandık” dedi. Erdoğan ise şunları dile getirdi: “Balık burcu olduğum için aşk bana uzak değil. Çabuk aşık olmam. İlişkilerimin ortalama ömrü 3 yıl. Ben 2. yılında falan aşık olurum. Ama bu arada kızların benimle işi biter.”
Gördüm ki iş hayatlarında çok başarılı olan bu ikili, aşk hayatlarında çok da mutlu sayılmazlar.
Sanırım aşık olmak ve aşkı sürdürmek bir aşığı oynamaktan daha zor.