Gün dışarıda “bahar geldi!” diye adeta bağırırken keyifli
bir Pazar günü geçirmek için her şey hazır gibiydi. Hazırlanan sofra ve gülen
yüzlere sahip aile fertleri ile geçirilen güzel bir zaman dilimi… Kurgulanan
anların ardı ardına akması tatil günümün güzelliğine güzellik kattı. Hava
kararmadan evden çıktım. Arabayla sahile indim. Mustafa Kemal Sahil
Bulvarı’ndan Çankaya’daki gazete binasına gidecektim. Tatil günümdü ama
gazetede iki sevdiğim şey beni bekliyordu… Biri sevgilim, diğeri işim…
Gün batarken sahil bir başka güzeldir… Tutkunu olduğum deniz
beni kendine bir başka çeker… Ben de gazeteye giderken bir yandan da bu güzelliğin
tadını çıkarmanın peşindeydim. Beklentimin aksine trafik her nedense inanılmaz
yoğundu. Sanırım yazlıklarına gidenler dönüşe geçmişlerdi. Yoğun trafik
yüzünden istediğim gibi bir yolculuk yapamamamın yanında, içimde üstünü örtmeye
çabaladığım, unutmaya çalıştığım bir dolu olay korno gürültüleri, fren sesleri,
durkalklar arasında hortladı… Garip bir çaresizlik ve bıkkınlık hali çöktü
yanımdaki koltuğa. Her ne kadar ona bakmak istemesem de o benden gözünü
ayırmıyordu.
Dünyanın en gelişmiş ülkesi en büyük felaketlerden biriyle
mücadele ediyordu benim arabada olduğum o dakikalar içinde… Japonya’daki 9
şiddetindeki depremde binlerce insan yaşamını yitirmişti ama her şey daha
bitmemişti. Bu yetmiyormuş gibi
ardında da bölgedeki nükleer reaktörün zarar görmemesinden sonra ortaya çıkan
felaket senaryoları insanların içinde bulunduğu çaresizliği anlatıyordu. Sakura
mevsimine az bir zaman kala doğa, kendini hiçe sayanların karşısına yeni bir
gösteri ile çıkmıştı sanki. Dalgalar yerleşim yerlerini yutarken suların
çekildiği yerlerde geriye yalnız Japonlara değil tüm dünyaya alınması gereken
dersler kalıyordu.
Aynı gün meslektaşlarım, ağabeylerim, ablalarım Türkiye’deki
basın özgürlüğü için Taksim’de yürüdü. Düşünce özgürlüğünün önemini vurgulayan
sloganlar attılar. Haksız yere hapse atıldıklarına inandıkları arkadaşları,
meslektaşları için seslerini yükseltiyor, adalet istiyorlardı.
Aynı gün çöpten çıkan bebek cesetlerine bir yenisi daha
eklendi İstanbul’da. İran’da ise reformculara karşı silahlanan çocukların
görüntülerini geçiyordu ajanslar. Libya’daki iç savaş alabildiğine sürüyordu.
Ve öğreniyordum ki Türkiye’de her gün 3 Glok marka tabanca satılıyormuş…
Aynı günün gecesinde İbrahim Tatlıses, bir suikastin kurbanı
oldu ve ağır yaralandı. Sanırım bundan sonra bir daha sahneye çıkamayacak.
Aynı gün yaşanan daha çok şey var aslında ama bunca hüzün
arasından ve haberlerin içinden geçerken gün bitti.
Sanırım ben de bittim.
Böyle günlerde uyumak ve bir daha hiç uyanmamak geçiyor
insanın içinden.
Ancak biliyorum ki bir son varsa o zaten gelip istediğini,
istediği yerde bulur. Bu arada önemli olan bizim bu geçen sürede ne yaptığımız,
hayata nerden ve nasıl baktığımız…
Benden…
En büyük ve en kayda değer öğüt insanın yaşadıklarından
sonra kendi kendine tekrarladıklarıdır.
Ne güzeldir,sessizlikte birlikte olmak Daha da güzeldir, gülmek birlikte Cennetin ipekten şalı altında Yosunlara ve kayın ağaçlarına yaslanarak, Kahkahamız kadar yüksek sesli olduğunu dosluğumuzun Gösteriyor dişlerimizin beyazlığı. F. Nietzche